Blog Listem

28 Aralık 2011 Çarşamba

Şuanda cebinizdeki delikten bile düşebilen Hard Diskiniz 1956'da nasılmış?

Şuanda cebinizdeki delikten bile düşebilen Hard Diskiniz 1956'da nasılmış?

Türkiye’nin ilk özgün yarış otomobili: VOLKICAR

Türkiye’nin ilk özgün yarış otomobili: VOLKICAR Projesi, geliştirme çalışmaları ve üretimi, Türkiye’nin ralli efsanesi Volkan Işık tarafından gerçekleştirilen safkan yarış otomobili Volkicar gün ışığına çıktı. Volkicar, küçük yapısına karşın güçlü motoruyla yüksek performansı garantilerken, Türk motorsporları tarihinde dönüm noktası olma iddiasını taşıyor. Türk motorsporları tarihinin uluslararası alanda en başarılı ralli pilotu unvanını taşıyan Volkan Işık, Türkiye’nin ilk özgün yarış otomobiline imza attı. VOLKICAR adını taşıyan yarış otomobili, tamamen Türk mühendisliğiyle tasarlanırken, geliştirme çalışmaları Volkan Işık ve ekibi tarafından gerçekleştirildi. İlk taslaklarından üretim aşamasına kadar yaklaşık 2 yıllık bir çalışmayla ortaya çıkarılan VOLKICAR’ın ilk versiyonu V1 logosunu taşıyor. Volkan Işık’ın başardığı ilklerden biri de, Türkiye’de lastik geliştirme alanında yer alan ilk pilot olması... Dünyada, otomobil sporu bir reklam mecrasından çok bir bilgi kaynağı olarak görülüyor ve araştırma-geliştirme amacıyla kullanılıyor. Türkiye’de bu sporun bugüne kadar var olmayan bu yönünü vurgulamak Volkan Işık için kişisel bir hedef oldu. Bu amaçla Lassa’nın projesinde yer aldı. Lassa’yla ilk önce asfalt lastiğiyle başlayan çalışmalar, 2002 yılında Türkiye’nin FIA onaylı ilk asfalt lastiğinin üretimine yol açtı. Daha sonra 2003’te toprak lastiği üretildi. 2004’te proje daha da genişletilerek diğer lastik çeşitlerinin de üretimine başlandı. Yarışlarda elde edilen bilgi, ekonomik bir değer olarak bir Türk şirketi tarafından uygulanabilir hale geldi. Tıpkı dünyadaki örmekleri gibi... Şu anda 14" ile 17" arasında değişik ebatlarda lastik üretiliyor ve sürekli geliştiriliyor. Volkan Işık, Lassa’yla birlikte dünyaya satılacak yeni bir ürün yaratırken aynı zamanda Lassa’nın lastik mühendisleriyle çalışarak, sürekli denemeler yaparak ve Lassa Rally Team’in yarış tecrübesinden faydalanarak daha yüksek performanslı lastikler üretilmesine katkıda bulunmaya devam ediyor. VOLKICAR

AKILLI TELEFONLAR

İngiltere'deki yayıncılık ve telekomünikasyon düzenleme kurumu Ofcom tarafından gerçekleştirilen bir araştırmaya göre, akıllı telefon kullanan gençlerin yarısından çoğu telefonlarına bağımlı olduklarını ifade ediyor.

Financial Times gazetesinin haberleştirdiği araştırmanın öne çıkan bazı sonuçları şöyle: "Gençlerin yüzde 47'sinin akıllı telefonu var. Bu grubun yaklaşık yüzde 60'ı kendilerini 'bağımlı' olarak tanımlıyor ve yüzde 71'i telefonlarını sürekli açık tutuyor."

Araştırmaya göre, gençler cep telefonlarını hala en çok arama yapmak ve kısa mesaj atmak için kullanıyor. Ancak müzik dinlemek, fotoğraf çekmek, oyun oynamak ve sosyal paylaşım sitelerini ziyaret etmek de akıllı telefonların sıkça kullanılan uygulamaları arasında yer alıyor.

Rapora göre İngiltere'de yetişkinlerin üçte biri de akıllı telefon kullanıyor. Raporda yetişkinler arasında en yaygın markanın hala Apple'ın ürettiği iPhone olduğu ama gençler arasında Blackberry'nin tercih edildiği belirtiliyor.

2010 yılı Aralık ayı verilerine göre akıllı telefonlardan en fazla ziyaret edilen internet sitesi ise 43 milyon saatle sosyal paylaşım sitesi Facebook.
Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.

24 Aralık 2011 Cumartesi

:)

Hayata Dair !

Yediklerimiz değil hazmettiklerimiz bizi güçlü yapar. Kazandiklarımız değil, biriktirdiklerimiz bizi zengin yapar. Okuduklarımız değil, hatırladıklarımız bizi bilgili yapar. Başkalarına verdigimiz ögütler değil, bizzat uyguladıklarımız bizi insan yapar..."

23 Aralık 2011 Cuma

İSTANBUL

j.Lennon

16 Aralık 2011 Cuma

Hayal Dünyası!

Salvador DALİ

Sergide 20. yüzyılın en önemli sanatçılarından Salvador Dali'nin, 'İlahi Komedya', 'Sürrealizm İzleri', 'Gala ile Akşam Yemeği' adlı 3 ayrı başlıktaki eserleri yer alacak. Tophane-i Amire'de gerçekleştirilecek bu etkinlik 23 Aralık 2011'de başlayacak ve 26 Şubat 2012 tarihinde sona erecektir.

13 Aralık 2011 Salı

Ne geçmişe saplanıp kalacaksın, Ne geleceğin düşlerini kuracaksın.. Ömür dediğin şu andır, Onu da hakettiğin gibi yaşayacaksın! .. Can Yücel

12 Aralık 2011 Pazartesi

SEVEREK ANLAYACAKSIN...

Aradığın şey o kitaplarda değil, aradığın şeyi okuyarak bulamazsın... Sende eksik olan şeyi gözlerinle tamamlayamazsın... Aradığın şeyi Dünya’da arayacaksın, aradığın şeyi yüreğinle bulacaksın... Dünya’da ki tüm kitaplar, tüm hesaplar, akıl oyunları, sayfalarca laflar, sevginin yerini tutmaz... Okuyarak öğreneceksin ama SEVEREK ANLAYACAKSIN... Ş.TEBRİZİ

ATATÜRK

Atatürk öldüğünde 26 yaşındaydım,o gün Atatürk öldüğünde insanlar nasıl ağlıyorduysa bugünde insanlar öyle sevmeli.Özellikle Türk kadınları Atatürk'ü unutmamalı.Çünkü ben tramvaylarda kadınların perde arkasında başka bir yerde oturdukları zamanlarıda gördüm.Kadınlar bugün sahip olduklarının kıymetini bilmeli.(Bunu 100 yaşında ki 2 dünya savaşı bir çok lider görmüş Profilo nun sahibi Bay Grünberg söylüyor)

10 Aralık 2011 Cumartesi

FURUIT

Allah der ki; Kimi benden çok seversen onu senden alırım... Ve ekler : "Onsuz yaşayamam" deme, seni onsuz da yaşatırım. Ve mevsim geçer, gölge veren ağaçların dalları kurur, sabır taşar, canından saydığın yar bile bir gün el olur, aklın şaşar. Dostun düşmana dönüşür, düşman kalkar dost olur, öyle garip bir dünya. Olmaz dediğin ne varsa hepsi olur... "Düşmem" dersin düşersin, "Şaşmam" dersin şaşarsın. En garibi de budur ya, "Öldüm" der durur, yine de yaşarsın..
Cömertlikte yardım etmede akar su gibi ol, Şefkat ve merhamette günes gibi ol, Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol... Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol, tevazu ve alçakgönüllülükte toprak gibi ol, Hoşgörülükte deniz gibi ol, ya oldugun gibi görün, ya göründügün gibi ol....

8 Aralık 2011 Perşembe

Izlendiginizi Biliyormusunuz

Şu anda ABD, cep telefonu kullanıcılarını telaşlandıran bu skandalla çalkalanıyor. Android işletim sistemi için uygulama geliştiren yazılımcı Trevor Eckhart, Carrier IQ yazılımının telefondaki her hareketi her bilgiyi kayıt ettiğini fark etti. Eckhart'ın bulduğu bu açık, gündeme bomba gibi düştü ve pek çok soruşturma başladı.

TELEFONUN YÖENTİMİ ONUN ELİNDE
Eckhart yayınladığı görüntülerde Carrier IQ'nun, cep telefonunda basılan tuşların nasıl kaydettiğini gösterdi. Eckhart, teste başlamadan önce telefonu fabrika ayarlarına döndürdü. Görüntülerde bir packet sniffer (korsan paket) yoluyla, cihaz uçak modundayken (hatsız tercih), basılan sayısal tuşların ve gelen metin mesajlarının nasıl kaydedildiği görülüyor.

Bunun ardından telefonu Wi-Fi ağına bağlayan Eckhart, Google web sitesini açıyor. Eckhart fiziksel konumunu paylaşmamayı tercih etse de Carrier IQ'nun yazılımının bunu kaydetmesini engelleyemiyor. Eckhart, "Carrier IQ'nun bu dizileri kablosuz ağımda 3G olmadan, HTTPS üzerinden okuyabildiğini görüyoruz" d
Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.

6 Aralık 2011 Salı

Cümleler Doğrudur Sen Doğru İsen, Doğruluk Bulunmaz Sen Eğri İsen.. YUNUS EMRE

5 Aralık 2011 Pazartesi

We still think different

3 Aralık 2011 Cumartesi

Uluslararası Evlilik Sembolleri !

systematizer34 sent you a video: "VID-20111202-00010"

YouTube help center | e-mail options | report spam

systematizer34 has shared a video with you on YouTube:

metrocity yilbasi etkinlikleri
© 2011 YouTube, LLC
901 Cherry Ave, San Bruno, CA 94066

1 Aralık 2011 Perşembe

MUTLULUĞU ERTELEMEYİN !

Microsoft 365 i Ücretsiz Kullanın

Office 365 Türk kullanıcılara önümüzdeki 5 aylık süreçte ücretsiz sunulacak. Microsoft’un yeni Office projesi Office 365 dün itibarıyla satışa çıktı. Bulut tabanlı bir kullanım sunan Office 365’in deneme sürümü de İngilizce olarak yayınlandı. Türkiye’deki kurumların 30 Kasım’dan itibaren İngilizce olarak deneyebileceği Office 365, Microsoft’un bilinen Exchange Online, SharePoint Online ve Lync Online gibi e-posta, iletişim ve birlikte çalışma yazılımlarının bulut sürümlerini Office Professional Plus masaüstü paketi ile bir araya getiriyor. Programın Türkçe sürümünün yayınlaması ne kadar zaman alır bilinmez, ancak Office 365 Türk kullanıcılara önümüzdeki 5 aylık süreçte ücretsiz olarak sunulacağını da belirtelim. Her ölçekteki şirket için farklı hizmet paketleri sunan Office 365, KOBİ’lere yönelik de çözümler getiriyor. Bu kapsamda Office 365 ayrıca KOBİ’ler için SharePoint ile temel web sitesi yayınlama hizmeti de içeriyor. Bulut üzerinden 25 GB e-posta kutusu, e-postalara, takvime ve kişilere mobil cihazlardan erişim gibi fırsatlar sunan Office 365 ile birlikte gelen Lync çözümü de kurumlara anlık mesajlaşma, ses ve video konferansı ile çevrimiçi toplantılar gerçekleştirme imkanı sunuyor. Çalışanların şirkete çeşitli yollardan bağlanmalarına yardımcı olan Office 365, bulut tabanlı hizmetleri çalışanların her gün kullandıkları araçlarla birleştiriyor. Office 365, sıkı güvenlik desteği ve yüzde 99,9 çalışır durumda kalma süresi ile Hizmet Düzeyi Sözleşmesi garantisi de sunuyor.

on the road

Beat Kuşağı akımının kurucusu ve “Yolda (On The Road)” adlı kült romanın yazarı Kerouac, 20 yaşındayken yazdığı, “The Sea is My Brother” adlı ilk eserinde denizci olarak geçirdiği yıllarını anlatmıştı. Kitabın editörlüğünü üstlenen Dawn Ward, eserin Kerouac'ın yazma sürecini nasıl geliştirdiğini gösterdiği için özel bir öneme sahip olduğunu açıkladı. Kerouac'ın birkaç mektubunda sözünü ettiği romanın kayıp olduğu düşünülüyordu.

Yazarın, arkadaşı Sebastian Sampas'a yazdığı mektuplardan oluşan eser, kayınbiraderi tarafından Kerouac'ın arşivinde bulunmuştu. 1922 yılında doğan Kerouac, genç yaşta yazmaya başlamış, meslek olarak yazarlığı seçmeden önce spor muhabirliği, inşaat işçiliği ve denizcilik yapmıştı. “The Town and the City” adlı ilk kitabını 1950'de yayımlayan Kerouac'ın en etkili ve ünlü kitabı “On the Road” adlı eseriydi.

Kerouac, ABD'yi baştan başa dolaşmak için çıktığı yolculukta başından geçenleri ve arkadaş çevresini anlattığı romanını sadece üç haftada tamamlamıştı. Kerouac, şair Allen Ginsberg ve William Burroughs'un da aralarında bulunduğu bir grup yazar tarafından kurulan Beat Kuşağı akımının sesi olarak ün kazanmıştı. 1969 yılında 47 yaşındayken hayata veda eden Kerouac'ın yayımlanmış diğer eserleri arasında “Visions of Cody”, “Visions of Gerard”, “Big Sur” ve “The Subterraneans” bulunuyor. (AA)

28 Kasım 2011 Pazartesi

Hacker Yılı

IBM'in internet güvenliği araştırma grubu X-Force'un 2011 yılının ilk yarısına ilişkin Global Tehdit ve Risk Trendleri raporuna göre akıllı telefon dünyasındaki kullanım yaygınlığı hacker'ların dikkatini bu alana çekti
Mobil sistemlerdeki atak sayılarının bu yıl, 2010'a göre 2 katına çıkacağını öngören raporda, "Atak sayısı azalmasına rağmen kritik açık sayısında 3 kata varan artışlara rastlanıyor. Atakların en önemli hedefi de mali kazanım elde etmek. Bu nedenlerle 2011 yılını 'Güvenlik İhlalleri Yılı' olarak ilan ettik" denildi.
Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.

26 Kasım 2011 Cumartesi

Dün için pişman olma, yarın için kaygılanma, bugünü yaşa. Bugünü sanki en son gününmüş gibi yaşa! Unutma ki, yarın bugüne “dün” diyeceksin. Tıpkı dün, bugün için “yarın” dediğin gibi...

Dünyayı Düzeltmek !


Adam, bir haftanın yorgunluğundan sonra Pazar sabahı kalktığında, bütün haftanın yorgunluğunu çıkartmak için eline gazetesini aldı ve bütün gün evde oturup tembellik yapacağını düşündü. Tam bunları düşünürken oğlu koşarak geldi ve parka ne zaman gideceklerini sordu.
Baba oğluna söz vermişti; Bu hafta sonu onu parka götürecekti. Ama hiç dışarı çıkmak istemediğinden bir bahane uydurması gerekiyordu. Sonra gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritası gözüne ilişti. Önce dünya haritasını küçük parçalara ayırdı ve eğer bu haritayı düzeltebilirsen seni parka götüreceğim dedi.

‘Oh be kurtuldum en iyi coğrafyacı bile bu haritayı akşama kadar düzeltemez’

Aradan 20 dk geçmeden oğlu babasının yanına koşarak geldi ve dedi ki ;
‘Baba haritayı düzelttim artık parka gidebiliriz. Adam önce inanamadı ve görmek istedi. Gördüğünde hayretler içinde kaldı ve bunu nasıl yaptığını sordu? Çocuk şöyle cevap verdi;

Bana verdiğin resmin arkasında bir insan resmi vardı.

İNSANI DÜZELTTİĞİM ZAMAN, BÜTÜN DÜNYA DÜZELDİ.


Bu kısa hikayeden çıkaracağımız ders dünyayı düzeltmemiz için ilk önce kendimizi düzeltmemiz gerekir

2012 Maya Tableti

Son bulunan tablet de diğerleri gibi dünyanın sonu olarak aynı tarihi işaret ediyor
Meksika'nın Tabasco Eyaleti'ndeki Maya antik kenti Comalcalco'da yapılan kazılarda, 21 Aralık 2012'de dünyanın sonunun geleceğini yazan bir tablet daha ortaya çıktı.

Meksika Ulusal Antropoloji ve Tarih Enstitüsü, 1300 yıl öncesine ait olduğu sanılan tabletin birkaç yıl önce bulunduğunu ve derinlemesine incelendiğini açıkladı.

ABD'deki Teksas Üniversitesi'nde çalışan Maya uzmanı David Stuart ise tablette geçmiş zamanı belirten bir sembol olmadığını belirterek, "Bu tarihin geçmişe değil, geleceğe ait olduğuna inanıyorum" dedi.

Daha önce de Tortuguero kazı alanında dünyanın sonu olarak aynı tarihe işaret eden benzer bir tablet bulunmuştu.
Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.

25 Kasım 2011 Cuma

ANKA UÇUŞTA..


TÜRKİYE'de tasarlanan İnsansız Hava Aracı ANKA, yapılan testlerde 6 saat havada kaldı. İlk defa otomatik pilot sistemiyle iniş-kalkış gerçekleştiren ANKA, önümüzdeki yıl Türk Silahlı Kuvvetleri'ne teslim edilmeye başlanacak.

ANKA'nın testi TAI mühendisleri tarafından Eskişehir'in Sivrihisar İlçesi'ndeki Askeri Meydanı'nda önceki gün saat 09.35'e yapıldı. İnsansız hava aracı otopilot sistemi ile pistten havalandı. Toplam 6 saat süren uçuşta pilotsuz uçak 18 bin feet yani 6 bin metreye tırmandı. Uçuş sırasında 240 farklı test başarıyla yapıldı.

Test çalışmalarının ardından ANKA saat 15.35'te yine otopilot sistemi kullanılarak Sivrihisar'a sorunsuz indi. Yapılan testler sırasında ANKA, kızılötesi çekim yapabilen ve ASELSAN tarafından imal edilen yerli FLIR kameranın aynı boyut ve ağırlığına sahip sistemi burnunda taşıdı. Önümüzdeki günlerde devam edecek testlerde ANKA havada 24 saat kalışı ve gerçek FLIR kamera sistemi denenecek. Testlerin son aşamasının Güneydoğu'da yapılması planlanıyor.

TAI tarafından tasarlanan ANKA insansız hava aracının teslimatlarının Nisan 2012'de başlaması planlanıyor. İsrail'den alınan Heron'ların yerine kullanılacak ANKA, 10 bin metreye yükselebilecek. Saatte 203 kilometre hıza sahip pilotsuz uçak, 200 kilogram 'faydalı' yük taşıyabiliyor. Burnundaki özel kamera sistemi ile çektiği görüntüleri 200 kilometre menzilde ana merkeze aktarabiliyor.

ANKA'nın önümüzdeki yıllarda geliştirilecek farklı modelleri ile SATCOM uydu haberleşmesi ve SIGINT olarak adlandırılan sinyal istihbaratı yani cep telefonu, telsiz dinleme gibi görevlerde kullanılması da planlanıyor.

Savunma Sanayii Müsteşarlığı ile 2004'te imzalanan anlaşmaya göre TAI üç ANKA hava aracı ve tüm yer sistemleri geliştirerek Türk Silahlı Kuvvetleri'ne teslim edecek.

Suriye İle İlişkiler Kafa Karıştırıyor !


Digital Yerli nesil Arasinda Digital Gocmen Ogretmenlerin Algilamasi Gerekenler..


ilara ELDAŞ
ntvmsnbc
İSTANBUL - Bir ülke düşünün; çoğunluğu çocuk, hatta bebek. Birbirleri ile iletişimleri müthiş; hem yüz yüze hem de internetten bunu çok iyi halledebiliyorlar. Dizüstü bilgisayarlar mı? Onlar çok geride kaldı, tablet bilgisayarda dergi okuyorlar. Tuşlu telefon? Komik olmayın, siz o yaşta "bak postacı geliyor" şarkısını söylerken, onlar şimdi dokunmatik telefonlarından e-posta yolluyor. Küçük yaşta bu kadar yetenekliler çünkü onlar birer "dijital yerli". Siz niye sadece hayal edecek kadar bu ülkeye yabancısınız? Çünkü siz birer "dijital göçmen"siniz.

Bu iki kavram, eğitim alanında uluslararası bir üne sahip, futurist Marc Prensky'e ait. 2001 yılında çıkan "On the Horizon - Ufukta" adlı makalesinde Prensky, 1980 sonrası doğan çocukların, öncesinde doğanlara oranla teknolojiye, teknolojiyle öğrenmeye daha yatkın olduklarını; hatta bunu doğal olarak yaptıklarını söylüyor. Futurist yazara göre bu yeni dijital dünyaya dahil olmak isteyen bir göçmen "adapte" olmayı öğrenmeli. Bunu da ilk önce öğretmenler gerçekleştirebilmeli.

IBM'den A.B.D Savunma Bakanlığı'na kadar pekçok kuruma eğitim yöntemleri konusunda danışmanlık hizmeti veren Marc Prensky ile teknolojiyle eğitmek üzerine çalışmalarını konuştuk.

1980 sonrasında doğmuş biri olarak, dijital dünyada ben sizin gibi bir futuristten daha mı yerliyim?

Aslında evet, böyle bir genellemem var, ama cevap senin nasıl büyüdüğünle alakalı. Bebekliğinden beri evinde bir bilgisayar var mıydı ve sen onunla oynar mıydın? Oyun konsolu, telefon ile ilk ne zaman tanıştın? Gelişmiş ülkelere baktığımızda 1980 sonrası nesil çoğunlukla tanımı doğru karşılıyor. Bu insanlar "dijital yerliler" çünkü, teknoloji dediğimiz tüm yeniliklere kültürel bir sonuç olarak doğuştan tanışmışlar.Tabi ki doğuştan herşeyi bilmiyorlar, ama önlerine çıkan hiçbir teknolojik yenilikten de korkmuyorlar. Bakıyorlar, deniyorlar, kullanıyorlar ve ustası oluveriyorlar. En önemlisi bunu kendi kendilerine yapıyorlar. Çünkü onlar için bu yeniliklerin küçükken karşılaştıkları teknolojik oyuncaklardan farkı yok. Ben ve benden önceki jenerasyonlar ise teknolojik yeniliklere hep daha mesafeli. Cihazları bozmaktan korkuyoruz, istediğimizi becerememekten korkuyoruz. Hatta bizden sonraki nesilden yardım bile istemiyoruz. Bu yüzden, yeni nesile dijital yerliler derken, biz eski nesile de dijital göçmenler diyorum. Çünkü bu yeni dünyaya biz sonradan geldik ve tanıştık. Yeni bir ülkeye taşınmış gibi olduk,eğitimcilerimiz de dahil olmak üzere adaptasyon sorunumuz var. Elektronik postalar atmak, bilgisayarda yeni pencereler açmak, internette gezinebilmek gibi üstesinden gelmemiz gereken işler var.

Örneğin şu an dijital yerliler, dokunmatik telefonlarının bir sonraki daha akıllı ve konuşan versiyonunu, nasıl kullanacağını henüz bilmese bile, sabırsızlıkla ve heyacanla bekliyor. Ama aynı konuşan telefon bir göçmen için "öğrenmek zorunda kaldığı yeni bir şey daha!" olarak görülüyor.

"DEĞİŞMEK ZORUNDA DEĞİLSİNİZ"

Sizin eğitimleriniz nasıl başladı, gelişen dijital dünyada nasıl işimize yarıyorlar?

Bu zamana kadar 3 kıtada birçok gelişmiş ülkeyi gezdim, birçok ülkede kurs ve seminerler verdim. Hangi ülkeden olurlarsa olsunlar, tüm öğrencilerde gözlemlediğim tek bir ortak sorun vardı: Önemsizlik hissi. Öğrenciler, kendilerine öğretmenleri tarafından önem verilmediklerini, saygı görmediklerini söylüyor. Öğretmenlerin ortak şikayeti ise, anlattıklarının öğrenciler tarafından önemsenmemesi. Oysa ki asıl sorun, çocukların dilinden anlayabilmek. Onların istekleri ve hevesleri aslında eğitim sisteminde odak noktamız olmalı. Eğitimci ya da ebeveyn, farketmez, yetişkinler "değişmek zorunda" demiyorum ama sürekli güncellenen koşullara kendini adapte etmek zorunda. Yoksa zaten kendinden daha fazla teknolojiyi bilen çocukların dikkatini çekmek o kadar da kolay değil.

WIKIPEDIA YERİNE YOUTUBE, E-POSTA YERİNE TWEET

Yani iki nesil olarak bir dönüşüm zamanındayız, ama bizden sonrakiler için zaten bir uyum problemi olmayacak.

Bundan sonra, her zamankinden daha hızlı olarak kendimizi güncellememiz gerekecek, ama yeniyi kabul etmemiz de zaten daha kolay olacak. Her zamanın kendine göre araçları var, eğitim - öğretimde amaçlarımız değil, araçlarımız değişecek. Yani, dosyalardan oluşan bir sunum yapmak için şu anda "Powerpoint" programını biliyor olmamız gerek, ama artık herkes bunu "flash"larla yapmayı tercih etmeye başladı. Gelecekte ise bunun yerini "HTML5"ler alacak. Ansiklopedik bilgileri Wikipedia yerine videolardan anlatmaya ve öğrenmeye başlayacağız.

İletişim kurarken geçmişin postasını bırakıp yeninin elektronik postasına geçmiş olabilirsiniz. Gelecekte mektuplar daha da kısalacak. Yerini kısa telefondan ya da twitter'dan gönderilen kısa mesajlar alacak.

Yazdığımız makaleler artık gazete yerine internetin blog sayfalarında, gelecekte ise bunları yazdığımız bilgisayar programları ile anlatacağız.

Madem araçlar bu kadar hızla değişiyor, neden aslında bize bunları öğretmesi gereken öğretmenlerimizi farklı adlandırmıyoruz? Eğitmenlere gelecekteki görevlerine daha uygun bir isim bulabiliriz; öğretmenlere bize ilham verenler, doçentlere kaşifler ve profesörlere de geleceği tasarlayan tasarımcılar diyebiliriz. Tıpkı öğrencilerin de artık çok iyi sıfatları hakettikleri gibi; kademe kademe, araştırmacılar, yaratıcılar ve girişimciler gibi. Eğer çocuklara girişimci olduklarını söylersen onlar da kendilerini yeni işler geliştirmeye yönelticeklerdir, gerçek bir girişimci gibi düşünmeye başlayacaklardır. Ama onlara sadece öğrenci derseniz, bir şey üretmek ve yaratmak yerine sadece oturup öğrenmeyi seçeceklerdir.

Böylelikle tepeden inme bir eğitim yerine, öğrencilerin bireysel alanlarına yönelen gelecek okullarında okuyabiliriz.

Şu anda tüm gelişmiş ülkelerde eğitim anlayışı aynı restoranda hergün çıkan yemekleri yemek gibi. Evet, belki hep aynı yemek değil ama dönüp dolaşıp aynı menünün içinde sınırlı kalıyoruz. Oysa ki dışarda binlerce farklı yemek var; ama biz bunları tadamıyoruz. Yani kendimizi geliştiremiyoruz, bir kısır döngünün içine hapsediyoruz.

Oysa çocuklara mesela video yapmayı da öğretmeliyiz, farklı sunum yöntemlerini bilmeliler. İnternet için yazılımın ne olduğunu öğretmeliyiz, gelecek burada.

Bunları bir çocuk öğrenebilir mi?

Elbette. Onlar zaten sanal ortamın ne demek olduğunu biliyor, bir adaptasyon problemleri yok. Bu dünyanın içinde onların neler yapabildiklerini görmek gerekir.

Bir program yazmayı öğrenmek hiç kolay değil, biz yetişkinler için bile.

Hayır, öğrenilebilir. Telefondaki şarkı listeni kendin yapabiliyor musun, ya da Powerpoint kullanmayı biliyor musun, öyle değil mi? Işte bunlar program yazmanın birer başlangıcı. Küçük bir çocuk da bilgisayarda bunları yapmayı zaten biliyor. Önemli olan seviye seviye ilerleyebilmek. Buna ilgisinin olup olmadığını görmek, yazabilecek yaşa geldiğinde ona bununla ilgili yetenekleri çoktan vermiş olmak.

Peki, ya "program öğreneyim" derken bir yandan matematiği sevmiyorsam..?

O zaman yapmazsın. Ama sana desem ki telefona gazetecilikle ilgili bir uygulama geliştireceğim, sen de o zaman program yazmanın en azından ne demek olduğunu öğrenirsin, sonunda bunu başka birine yazdırsan bile. Ve kendinin neyi yapıp neyi yapamayacağını görürsün. Önemli olan o programı gerçekleştirmekse, birini bul da sen de yap. Yaratmaya, üretmeye başla. Demek istediğim öğrenci, kendi kendilerine yaptığı işlerle öğrenebilmeli. Öğretmeni onun yanında sadece bir rehber olarak durmalı. Tabi ki bir sürü başka yöntem de olabilir. Ama benim anlattığım gerçekten iyi bir yöntem.

Eğitmek istediğiniz çocuklara ilk önce tutkularının ne olduğunu soruyorsunuz. Peki ya 30'una yaklaşmış bir yetişkinle konuşurken ilk sorduğunuz ne oluyor?

Aslına bakarsan aynı soruyu soruyorum. Çünkü biliyorum ki birçok insan tutkularının götürdüğü meslek yerine, ailesinin ya da çevresinin önerdiği mesleği seçmiş oluyor. Aslında günlük hayatta insanlarla ilk kez iletişim kurarken de buna benzer sorular sorarız, hayatta nelerle uğraştığını, ilgi alanlarını merak ederiz. Bu iletişimin bir yolu ve dediğim gibi öğretmek ve öğrenmek de ancak iletişim ile olur.

Ben sadece insanlara tavsiyelerde bulunuyorum, onun dışında bir okulum ya da eğitim derslerim yok. Sadece insanları dinleyip onlara fikirler veriyorum. Ve tüm yetişkinlere ortak tavsiye olarak çocukları dinlemelerini söylüyorum. Gerçekten ne dediklerini dikkatlice dinleyin, sizin de büyüdükçe onlardan öğreneceğiniz çok şey var.

Çevre değişiyor, insanlar değişiyor, işbirlikleri daha da önem kazanıyor. Ulaşılabilir olun. Bugünün gücü bilgiye sahip olmaktı, ama yarının gücü bilgiyi paylaşabilmek. Örneğin Mısır'da ne olduğunu bizzat yerinden takip edip öğreniyor olabilirsiniz, ama bunu dünya ile paylaşamıyorsanız hiçbir önemi yok.

Örneğin konuştuğunuz kişi bir bankacı ama aslında yapmak istediği işin gerçekten bu olmadığını farkediyorsunuz. Nasıl tavsiyelerde bulunursunuz ona?

Baktım ki içindeki idealini kurduğu şey bu değil de, örneğin at biniciliği. Onun için at biniciliği ile bankacılığı nasıl ilişkilendirebileceğimizin yollarını ararım. Önce her iki mesleğin ortak alanlarından konuşuruz. Örneğin "risk"ten. "Risk alabiliyor mu, almayı seviyor mu? Bankacıyken bunu ne kadar yapıyor, daha fazla mı risk istiyor?" gibi.

Peki bankacılığı bırakmasını önerir misiniz?

Hayır, tam olarak bunu söylemem. Evet, insanların tutkularının peşinden gitmelerini söylüyorum. Yaşları henüz küçükse tutkuları hayatlarına meslek olarak dönebilir. Ama yetişkin biri için, işinden ayrılmasını önermem.

Yetişkinlerin isteklerinin peşinden koşması, bir bedel ödemeleri anlamına gelmemeli. Tabi ki onları teşvik ederim ve yaşlarının önemli olmadığını söylerim. Ama bunu meslek olarak devam ettirip ettirmemek sonuçta onlara kalmış. Sadece tutkusunu hayatına entegre etmeyi ile işe başlamasını öneririm.

CERRAH DEĞİL DE BALE DANSÇISI

Aklınızda kalan bir örnek var mı son zamanlarda görüştüğünüz insanlardan?

Ünlü bir hastanenin başındaki bir cerrahın 40'lı yaşlarında aslında cerrah değil de bir bale dansçısı olmak istediğini keşfettiğini biliyorum. Başında doktor olmuş çünkü etrafındakiler de böyle olmasını istiyormuş. Sonunda hastaneyi bırakıp bale tutkusunun peşinden gitti ama işler umduğu gibi yürümedi. Birkaç yıl dans etti ama olmadı. Çünkü anatomisi ne kadar çalışırsa çalışsın dansa uygun hale gelemedi. Ama en azından denedi ve yapamadığını görünce, hastaneye geri döndü.

Mutlu sonla biten bir macera sorsam?

En çok mutlu sonla biten hikayelerden biri benimki. Bizim ailede çok fazla diş hekimi vardır, ve ailede kendilerinden sonra gelenler de aynı mesleği yapmak istediğinde buna seviniyorlar. Ama ben bunu seçmedim.

Ben de tutkularımın peşinden gittim ve bunlar zaman zaman değişti. Ilk başta bir matematik öğretmeniydim. Insanlar öğretmen olmak iyidir, güzel bir meslek, emekli olursun, düzenli gelirin olur diyorlardı. Ama bu bana yetmedi, aslında bir müzisyen olmak istiyordum ve ben de müzikle ilgilenmeye başladım. Geleneksel bir gitar çalıyordum. Bir kaç yılda oyunculuk yaptım.

Tüm bunlardan herhangi bir para kazanabildiniz mi?

Hayır fazla değil, idare ediyordum. Bunun üzerine zaten, peki o zaman iş dünyasına girmeyi denerim ben de, dedim. Ve okuluna gittim, ama beğenmedim. Sonra video oyunlarına merak saldım ve kafamdaki projeyle birleştirmeye karar verdim. Sonra da The Harvard Business School'dan master diplomamı aldım, bu benim için matematik öğretmeniyken sadece bir hayaldi.

Ben şu sözü hayatıma uyarladım: eğer yapmak istemediğiniz bir şey varsa, sakın üzerinde uzmanlaşmayın. Herkes yazar olmanızı sizden bekliyor diye sonunda bir yazar olabilirsiniz, bunu asla sevmeseniz de.

Ama hayallerinizin peşinden giderken, gerçeklerden de uzaklaşmayın elbette. Geç girdiğiniz bir yolun sonunda yıldız olmayabilirsiniz.

Bir başka hikaye de yeğenimle ilgili. Daha 6 yaşındaki oğlum ve yeğenimi New York Modern Art Müzesi'ne götürdüğümde, iyi bir tasarımla dizilmiş bir koleksiyonu görmüştük. "Kürator iyi bir iş çıkarmış" diye aramızda konuşurken, yeğenim, "Ne! birisi bunu yapmak için ona para mı ödüyor" demişti. İş ona o kadar eğlenceli gelmişti ki! Zaten bu kadar eğlenceli olan bir şey, ona yeni bir kapı daha açmıştı. Çocuklarımızişte böyle yeni alanlar ve işler, meslekler keşfetmeli. Şanslılarsa, iyi anne-babaya ya da bir öğretmene, kendilerini iyi yönlendirebilen birilerine sahiplerse daha çok keşfetmeye fırsat bulacaklardır.

Örneğin Amerika'da birçok öğrenci okulu bırakıyor, neden? Çünkü dersler sıkıcı. Neden, çünkü senle ve senin ne sevdiğinle değil, geçmişle ve onların yaptıkları ile ilgileniyor. Oysa çocuklar için gelecek önemli.

"TARİHLE İLGİLENMEYEN 5 MADDE BİLSİN, YETER"

Geçmişi bilmek önemli değil mi?

Sadece bazı şeyler için, her zaman ve herşey için değil. Sadece birkaç birşeyi bilsek bize yeter. Örneğin Amerikan tarihinde, bilmeniz gereken sadece 5 temel bilgi vardır. İnsanlarla dolu bir ülke vardı, Avrupalılar geldi ve ülkenin hepsini aldı, kendi değişik politik tecrübelerini buraya yerleştirmeye çalıştı, sonra kendilerini sivil savaşın içinde buldular. Ve 20. yüzyılda demokrasi anlayışlarını tüm dünyaya yaydılar. Bir de kölelik konusu var. Geri kalanlar sadece detay. Bu büyük olayları bilmeniz gerek. Eğer bu tarih üzerine uzmanlaşmak istiyorsanız, o ayrı.

Çocuklarımızı sürekli ilerde unutacakları ve çoğunu hiç hatırlamaya bile gerek duymayacakları detaylara boğuyoruz. Sadece ihtiyacımız kadar ayrıntıları bilmeliyiz.

Çok fazla ayrıntı bizim önümüzü görmemizi engelliyor. Çünkü gelecek üzerine de odaklanıp düşünmemiz lazım.

Bir matematik öğretmeni olduğumu söylemiştim. Bölme yapmak örneğin? Hayatında kaç defa bunu kullanıyorsun? Hiç düşündün mü? İki büyük rakamı bölmen gerekirse, elinin altında artık bunu yapabilecek bir telefonun varken, zaten kendin bölmeyeceksindir. Niye o zaman ben bunu öğretmek için zaman harcayayım?

Eskiden çocuklara zamanı okumayı öğretirlerdi, dışarı çık ve güneşe, gölgene bak, sonra saati söyle. Şimdi niye bundan vazgeçtik? Çünkü artık bunu bize söyleyen makineler var. Demek ki artık yeni yöntemlere açığız. Onlara illa "saati gölgeden oku" demiyoruz.

Dünya artık telefonumuzun içinde, tweet atıyoruz, Facebook'ta paylaşımlarda bulunuyoruz, blog yazıyoruz. Dünyanın bir ucundaki ile bile anında iletişim kurabiliyoruz. Bunlara odaklanmalıyız, daha çok iletişim, daha çok konuşma, daha çok paylaşım. Daha çok fikir alışverişi.

Bir oğlum var demiştiniz, onu nasıl bir eğitim hayatından geçirmeyi planlıyorsunuz?

Sky, 6 yaşında ve bir devlet okulunun ana sınıfına gidiyor.

Okula göndermemeyi düşündünüz mü?

Evet, kendim eğitmeyi düşündüm. Ancak eşim istemedi. Öte yandan çok fazla şehir dışında bulunmam gerekiyor, bu da onu eğitmemi zorlaştırırdı.. Gerçekten akıllı bir çocuk, tüm çocuklar gibi öğrenmeye aç. Onunla elbette konuşuyorum ama kendi eğitimlerimi uygulamıyorum. Ama şanslı ki çok iyi bir hocası var

Onun tutkuları ne?

Tam bir araba delisi. En büyük tutkusu Mercedes.

Sizden mi kaynaklanıyor bu? Arabaları sever misiniz?

Hayır, nereden bilmiyorum. İlerde bir kamyoncu olmak istiyor. Erkekler zaten ya araba tekerlekleri ya da toplar peşinde koşarlarmış. İstediğini yapsın, ben onu destekliyorum.
Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.

24 Kasım 2011 Perşembe

Başarısızlık başarılı olmak için..
Kalp kırıklığı mutlu olmak için
Hastalık iyileşmek için
Nefret sevmek için
Suç bağışlanmak için

Hayat !



HAYAT Bir kitaptır ,o kitabı en güzel şekilde okuyun.
HAYAT Bir oyundur,o oyunu ustaca oynayın.
HAYAT Bir mücadeledir,güçlüklere sabırla göğüs gerin.
HAYAT Bir rüyadır o rüyaları azimle gerçekleştirin
HAYAT fedekarlıktır,onu herkezce cömertçe sunun
HAYAT Sevgidir.Sevip sevilerek tadını çıkarın

23 Kasım 2011 Çarşamba

PARADİGMA

PARADİGMA



Önemli bir toplantıda cep telefonuyla bağıra bağıra konuşan bir kişi garibinize gidiyorsa, paradigmanızı değiştirmeden onu değerlendirdiğiniz için, siz yanılıyorsunuzdur.



Örneğin; trende giderken, bir baba, 3 evladıyla oturup, sürekli ağlayan çocuklarına hiç, susun, demeden yolculuğa devam ettiğinde ; siz ona ne gamsız adam, diyebilirsiniz. Ama sorsanız, belki de onlar hastaneden geliyorlardır ve bir saat önce çocukların anneleri ölmüştür ve eve dönüyorlardır.



Prof.Covey’in konuşmasını dinlemeye gelen annesi, arka sırada oturan 2 kişinin toplantı boyunca sürekli konuştuklarını görerek, çok öfkelenmiş ve oğlumu küçümsüyorlar diyerek te çok üzülmüş. Yemek molasında oğluna, şunların kafasına çantamı indiresim geliyor, demiş. Oğlu; “anne o adam Finlandiyalı, burada simultane tercüme yok, mecburen tercümanı yanına oturttuk” demiş.



Havaalanında aktarma yapmak isteyen yaşlı bir hanım, uçağının 2 saat gecikmeli olduğunu öğrenince, dergiler ve bir kutu kurabiye alarak bekleme salonuna geçmiş. Yanındaki sehpaya da dergileri ve kurabiye kutusunu bırakarak, okumaya dalmış. Bir ara bakmış ki, yanındaki koltuğu oturan bir adam, sehpadaki kurabiye paketini açıyor ve yemeye başlıyor. Kurabiyelerin kendisine ait olduğunu hissettirmek isteyen kadın, adama dik dik bakmış. Hatta canı o an istemediği halde, kutudan bir kurabiyeyi ağzına atmış. Her halde kurabiyelerin sahibinin kim olduğunu artık anlamıştır diye düşünürken, adam bir tane daha ağzına atmaz mı? Hemen kadın da bir tane daha atmış ve bir yarışma başlamış, adam bir tane, kadın bir tane. Sonuçta kutuda tek kurabiye kalmış, adam onu hızlıca kaparak ortadan bölmüş ve gülerek kadına ikram etmiş. O sırada, kadının uçağının alana indiği anonsu duyulmuş ve işlemler için kadın bankoya gitmiş. Pasaportunu çıkartmak için çantasını açtığında, ne görsün ; kendi kurabiye paketi, hiç açılmamış olarak çantasında durmuyor mu?

Meğer, bunca zamandır adamın kurabiyesini yiyormuş. Tabii çok utanmış ama, artık iş işten çoktan geçmiş.



Başkalarının düşünce ve davranışları hakkında hüküm verirken, elimizdeki veriler çoğu zaman yeterli olmuyor. Davranışların nedenini bilmeden çok yanlış yargılara varabiliyoruz.



Covey bu örnekleri ; “aynı enformasyona farklı bakış, bizim davranışlarımızı belirler” diye özetliyor. Buradan yola çıkarak çözemediğimiz sorunlar için, paradigma (zihin haritası) değiştirmenin gereğini vurguluyor ve Einstein’in bir sözünü anımsatıyor:



Karşılaştığınız sorunları, o sorunları yarattığınız düşünce düzleminde kalarak çözemezsiniz.

Çoğumuzun zaman zaman yaptığı gibi, “sorunların içinde kaybolmak” yerine, paradigma değiştirmeyi başarıp, sorunlara farklı biçimde yaklaşabilenler, o sorunu asma şansını da yakalıyorlar. Zaten sorunlarımızı dostlarımızla paylaşmamızın nedenlerinden biri de, farklı bir bakışın, bize farklı davranabilme kapısı aralama ihtimali değil midir?



ÇÖZÜMSÜZ gibi gördüğünüz sorunlar konusunda PARADİGMA değiştirmenin önemi çok büyüktür. Aslında hayatımızı, başarımızı, mutluluğumuzu belirleyen bizim kendi davranışlarımızdır. Başımıza gelen her şeyle onlara verdiğimiz tepki ve yanıt arasında geniş bir hareket alanı vardır…”



Stephan R. Covey – Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı


22 Kasım 2011 Salı

Neyzen den İnciler


Bilgisayar Fiyatlari Artacak

ROUND ROCK - Amerikalı bilgisayar şirketi Dell, üçüncü çeyrekte karını geçen yıl aynı çeyreğe göre yüzde 9 artırdı ancak şirket Tayland'da meydana gelen selin bu ülkedeki sabit disk üretimini olumsuz etkilemesinin bu yıl gelirlerini etkileyeceğini kaydetti.

Şirketin finans direktörü Brian Gladden, Tayland'daki selin, şirketin ''yüksek gelirli müşterilere ve ürünlere'' öncelik vermesi gerektiği anlamına geldiğini açıkladı.

Gladden, sel yüzünden fabrikaların kapanması ve sabit disk fiyatlarının artması nedeniyle bilgisayar fiyatlarını artırabilecekleri uyarısında bulundu.
Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.

21 Kasım 2011 Pazartesi

Türk İşi Ölümler !

TÜRKLERE NASİP ÖLÜMLER
Mideye kaçan sineği öldürmek için ağza sheltox sıkmak suretiyle ölüm (İstanbul/Sultanbeyli)

Bir arabaya 11 kişi binip viyadüğe uçmak (Molla Gürani Viyadüğü/İstanbul)

Balkona 50 kişi çıkılması sonucu balkonun çökmesiyle oluşan toplu ölüm. (Dudullu'da bir Köy nişan töreninde).

Ormanda zehirli mantarları ailece yiyerek,"anaa ne guzel!" deyip akşama evde ölü bulunan aile (Datça'da).

Yatağındaki tahtakurusu veya bilimum haşeratı öldürmek için yatağı ilaçladıktan biraz sonra uykuya dalarak vefat etmek (Bodrum/Yalıkavak Köyü).

Elektrik direğine yaslanıp ayakkabısına kaçan taşı ayağını silkeleyerek çıkarmaya çalışan kişinin, elektrik çarptığını sanan yardımsever bir laz tarafından kafasına kürek, kalas vb. vurularak ölmesi. (Rize/Ardeşen Kasabasi/Tunca Köyü'nde).

Yolda mutlu, mesut yürürken kafaya balkon düşmesi (Gene Dudullu'da).

Para çekmek amacıyla girilen bankamatik gişesinde elektrik çarpması sonucu ölüm. (Ziraat Bankası, Bozcaada Şubesi)

Trafik kazasından yaralı olarak kurtarılıp, hastaneye kaldırılırken ambulansın kaza yapması sonucu ölüm. (Ülkemizin bir çok şehrinde)

Alkollü durumda TEM otoyolunda seyreden bir araçtaki beş kişinin; süper fm'de çalmaya başlayan oynak bir şarkı sonrası aracı sağa çekmesi ve otoyolda göbek atmaya başlaması üzerine 5 kişiden 3'ünün ayrı ayrı araçların çarpması sonucu ölümü (Adapazarı/Hendek).

Bir işçinin 600 tonluk pres makinesinin arasında emeklemek suretiyle 2450 santiigratlık fırında sıgarasını yakmaya çalısması. (Karabük Demir Çelik Fabrikaları)

Denizcililk işletmesinde çalısan geminin 3. mühendisi kimseye haber vermeden buhar kazanına girer. oradan geçen işgüzarın tekide 'neden bu kapak boyle açık' der ve kapagı kapatır. Ardından gemi sefere cıkar. (Kocaeli/Dilovasi İskelesinde)

Arkadaşlarıyla iddiaya tutuşup kafasıyla mermer bloku kırmaya çalışan medyatik karatecinin mermer yerine kafasını kırarak beyin travması sonucu ölmesi (İstanbul-Esenler).

Nüfus sayımı nedeniyle kendisinden başka kimsenin bulunmadığı yolda (üstelik de otoban) sayım görevlisinin bariyerlere çarparak ölümü. (TEM Otoyolu-Gebze)

Bir marangozhanede çalışan işçiler iş çıkışı üzerlerindeki talaşları kompresör ile temizlemektedirler. Bu arada arkadaşına yardımcı olan isçi Ali, şaka olsun diye, Burhan’ın neticesine dogru hava tutar. Buna içerleyen Burhan, ‘Öyle şaka olmaz böyle olur’ diyerek hava tabancasini alır ve arkadaşı Ali’nin makatına sokar.Bağırsakları patlayan Ali hastane yolunda Hakk-ın rahmetine kavuşur. (İstanbul, Ayazağa Sanayi Sitesi)

Aynı iş yerinde biri gündüz bir gece vardiyasinda olmak üzere çalışmakta olan baba oğuldan biri mobylette motor ile işe gitmekte diğeri ise bir başka mobylette ile eve dönmekte iken, yol üzerindeki sert bir virajda karşılasmaları ve birbirlerine selam vermek isterken çarpışıp beraberce ölmeleri. (Konya,Meram Mahallesi)

Eskiden anlatılan bir lunapark vakası: Parkın 2 kafadar gece bekçisi uçan sandelyeyi çalıştırıp bir güzel kurulmuşlar. Bekçilerin ikisi de bütün gece kusarak rahmetine kavuşmuşlar. (Göztepe Lunaparkı,1971, şimdilerde Göztepe Parkı’nın olduğu mevkii’)

Tıraş olurken berberin rahatlatır diye boynu aniden sağa sola çevirme hareketi sonucu küt diye boynu kırılan müşterinin koltukta rahmetlik oluşu (Erzurum)

19 Kasım 2011 Cumartesi

ZAAF-C.DÜNDAR

ZAAF
Kedilerle ilgili bu durumu yeni ögrenmistim: Normalde sokak
kedisi kendini saldirgan köpeklere karsi koruyabilirmis. Bu direnci kiran tek
sey neymis biliyor musunuz: Sevgi...
Insanoglu, eger bir sokak kedisinin basini oksar
ve ona sefkat gösterirse kedicik kendisinin koruma altinda
oldugunu zanneder ve sivri tirnaklarini içeri çekermis. Ve vahsi
köpeklerin azgin dislerini girtlaklarinda veya itlaf ekiplerinin zehirli etlerini
midesinde bulurmus.Küçücük bir dokunusta gardi düsen ve ölümcül yaralara
açik hale gelen sarmanlarin kaderinde kendi ask hayatimizin hülasasini
buldum.

Biz de Eros'un sefkatine siginip, sevdalaninca en mahrem
zaaflarimizi elevermiyor muyuz? Yillar yili ardina sigindigimiz barikatlarin
anahtarini gönüllü teslim edip, tirnaklarimizi içeri çekmiyormuyuz?
Sevginin bizi kollayacagina, sarip sarmalayacagina dair ön kabulümüz yüzünden
koruma duvarlarimizi gönüllü kaldirip, yaralarimizi açik hale
getirmiyor muyuz?

Sonra ne oluyor ? Sevdamiz en büyük zaafimiza dönüsüyor. Saçimizi
oksayan elin bizi ilelebet kollayacagina inaniyor, tatli sözlere
kaniyoruz. Taklalar atip, cilveler yapiyoruz. Ve en ummadigimiz anda, en
korunaksiz halimizle yakalaniyoruz askin hoyrat yüzüne... Sefkatimiz
katilimiz oluyor.

Ders almak mi? Ne münasebet!..Daha son ihanetin yarasi kabuk
baglamadan,yeni yaralar için araliyoruz kalbimizin kapilarini...
zavalli bir kedi yavrusundan farkimiz yok askin karsisinda...
Boynumuzda, kalbimizde pençe pençe darbe izleriyle, her sicak dokunusta
çocukça uysallasip, her hayalkirikliginda "köpek gibi" pisman olarak,
her terkediste aci çekip her dönüste biraz daha kanayarak,
kanayan yerlerimizi kediler gibi dilimizle yalayarak, "Bir daha asla"larla
"Daima"lar arasinda yalpalayarak yara bereiçinde yasiyoruz.O yüzden "Melek"ler, içe
kivrik patilerle gömülüyor. Ve hayata "Seytan"lar hükmediyor. Belki de
en iyisi kuyrugu her daim dik tutmaktir...

Şefkate kanmis mefta bir ev kedisi olmaktansa, gardini almis
hayatta bir sokak kedisi kalmak daha iyidir.
CAN DÜNDAR