Blog Listem
18 Mayıs 2013 Cumartesi
Yasam Cesurlari Sever !
Cennetide gordum cehennemi de,
Oyle bir ask yasadim ki
Tutkuyu da gordum pes etmeyi de,
Kendime bir sahne buldum oynadim.
Oyle bir rol vermisler ki
Okudum okudum anlamadim.
Kendi kendime konustum bazen
Hem kizdim hem de guldum halime
Sonra dedim ki 'Soz ver Kendine'
Denizleri seviyorsan dalgalari da seveceksin
Sevilmek istiyorsan,once sevmeyi bileceksin
Ucmayi seviyorsan,dusmeyi de bileceksin
Korkarak yasiyorsan,yalnizca hayati seyredersin
Nietsche
Hayati iskalamamak icin sizde harekete gecin baskalari icin degil kendiniz icin hemen su an yasamaya baslayin...
Ugur ERDEMIR
6 Mayıs 2013 Pazartesi
HİTLER NASIL DİKTATÖR OLDU
Adolf Hitler'in nasıl diktatör olduğunu kaç kişi biliyor acaba? Sanırım oldukça az. Hele 1920'li yılların savaş sonrası Almanya'sının Demokratik bir ülke olduğunu ve Nazional Sozialist (NAZI) Partisinin demokratik seçimlerle işbaşına geldiğini bileniniz kaç kişidir?
Williiam Shirer'in yazdığı "The Rise And Fall of the Third Reich" kitabını okuyana kadar ben de o bilmeyenlerdendim. Hitler'in tek adamlığa gidiş öyküsünün, günümüzle bazi benzerlikler taşıdığına, hatta bazı olayların birebir örtüştüğüne tanık oldum. Öğrendiklerimi merak edenlerle paylaşmak istedim.
13 Mart 1932.. Demokratik seçimler yapılıyor Almanya'da. Başkanlık seçiminde sonuçlar şöyle:
Hindenburg %49.6
Hitler %30.1
Thaelmann %13.2
Duesterberg %6.8
Görüldüğü gibi Alman halkının %70'i Hitler'i istemiyor. Başkanlık seçiminde hiç kimse salt çoğunluğu elde edemediği için (%50'den 1 oy fazlası)
ilk üç adayın yer aldığı ikinci tur seçimler yapılıyor.
19 Nisan 1932'deki ikinci tur seçimlerin sonucu da şöyle:
Hindenburg %53
Hitler %36.8
Thaelmann %10.2
Hitler oylarını 6 puan artırmış olmasına karşın, Alman halkı tarafından kesinlikle reddediliyor ve Hindenburg başkan oluyor. (Bizdeki Cumhurbaşkanlığına eşdeğer bir makam)
31 Haziran'daki Reichtag (Bizdeki TBMM) seçimlerinde Hitler ve Nazi partisi başarılı oluyor ve 608 sandalyelik mecliste 208 milletvekili ile birinci parti oluyor. Başkan Hindenberg hükümeti kurma görevini bu partiye vermek istemiyor. Çünkü NAZI partisinin gizli bir ajandası olduğunu ve Cumhuriyeti yıkmak ya da değiştirmek niyeti olduğunu düşünüyor. Çünkü Adolf Hitler ve Nazi partisi üyeleri yıllardır Alman anayasasına saldıran konuşmalar yapıyor, Tanrı ve kilise vurguları yapıyor, hoşgörüsüz ve devlet adamlığı alanında beceriksiz oldukları görüşü hakim. Hitler'in SOKAK USLUBU, SALDIRGAN VE AGRESİF BİR HİTABETİ VAR. KENDİ FİKRİNE KARŞI OLAN HERKESİ SUÇLUYOR VE AŞAĞILIYOR.
Böyle bir adamın Başbakan (Şansölye) olması istenmiyor. Meclis içinde hükümet kurulamadığı için yeniden seçime gidiliyor.Bu seçimde Naziler 34 sandalye yitirmelerine karşın yeniden birinci parti seçiliyor. 1.Dünya Savaşının yarattığı ezilmişlik duygusuyla dolu olan Almanlar Hitler'in yeniden büyük Almanya vaadi ve dış güçlere yaptığı sert çıkışlardan gaza geliyor. Bizim one minute gazlaması gibi yani..
Halk iradesi Adolf'u işaret ediyor ve Başbakan olması kaçınılmaz oluyor.ONU BU SÜREÇTE ENGELLEMEYE ÇALIŞAN STATÜKOYU VATAN HAİNLİĞİ VE ANTİ DEMOKRATİK OLMAKLA SUÇLUYOR. Halk onu alkışlıyor... Sonuçta Hitler "%37" oyla iktidara geliyor. Almanya bizden daha demokratik yasalara sahip olduğundan bu oy oranıyla meclis çoğunluğuna bile sahip değil Nazi partisi. Dolayısıyla yasaları değiştirecek güçleri yok. Ancak Hitler mutlak idareyi ele geçirmeye kararlı ve bunu yapmak için planını uygulamaya başlıyor:
27 Şubat 1933'te Alman Meclisi (Reichtag) kundaklanarak yakılıyor ve "Solcular" bundan sorumlu tutuluyor. SOL GÖRÜŞLÜLER VE MUHALİFLER TERÖR ÖRGÜTÜ KURMAK SUÇLAMASIYLA TUTUKLANIYOR. Saldırıdan sorumlu tutulan Marinus van der Lubbe'nin daha sonra Nazi işbirlikçisi olduğu ortaya çıkacaktır. Bu olayı izleyen bir dizi saldırılar, darbe-devrim iddiaları ve mahkeme süreçleri başlıyor. BAŞBAKAN HİTLER KENDİSİNE KARŞI OLAN HERKESİ TERÖRİSTLERLE AYNI SAFTA OLMAKLA SUÇLUYOR. Ülkede bölünmüşlük ve kargaşa baş gösteriyor. HİTLER BİLE BİLE ÜLKEYİ KAOSA GÖTÜRÜYOR. PEKİ BUNU NEDEN YAPIYOR? ÇÜNKÜ TARİH GÖSTERMİŞTİR Kİ ÜLKELERDE GÜVENSİZLİK VE KORKU ORTAYA ÇIKTIĞINDA İNSANLAR GÜVENLİKLERİ İÇİN SEVE SEVE ÖZGÜRLÜK VE HAKLARINI İSTEYEREK TESLİM EDERLER.
Olayların ertesinde Başbakan Hitler, "milletin ve devletin korunması ve selameti" için hükümetin tüm ANAYASAL güçleri elinde toplayabilmesi amacıyla bir kararname çıkarıyor. HİTLER ANAYASAYA SADIK YARGIYI SUÇLUYOR VE "ÖZGÜR ALMANYAAAA DİYE MEYDANLARDA BAĞIRIYOR. ANAYASADA BAĞIMSIZ OLAN YARGIYI KENDİNE BAĞLIYOR. BU SÜREÇTE SİYASİ SUÇLAR İÇİN "ÖZEL MAHKEMELER" KURULUYOR VE SOLCULAR YARGILANMAYA BAŞLIYOR. İNSANLAR NEYLE SUÇLANDIKLARINI BİLMEDEN SÜRESİZ TUTUKLANIYOR VE TUTUKLAMALAR MAHKUMİYETE DÖNÜŞÜYOR. BİR ÇOK AYDIN CEZAEVLERİNDE BU SÜREÇTE YAŞAMINI YİTİRİYOR. ONUR VE ŞEREF İNTİHARLARI YAŞANIYOR (!)
Gördüğünüz gibi herşey demokrasi ortamında doğal süreçlerle gerçekleşiyor. Yargının ele geçirilmesinden sonra "Schutzhaft" olarak adlandırılan yeni bir yargı konsepti getiriliyor. Bu, artık "Gestapo" ya dönüştürülen "Özel Yetkili Savcılar"a herhangi bir suçlama olmaksızın istediği kişiyi süresiz gözaltına alma yetkisi tanıyor. Bu gözaltıların çoğu ölene dek hapiste kalma ile sonuçlanıyor.
PEKİ BU "YENİ DÜZEN" HALK TARFINDAN NASIL KABUL GÖRÜYOR?
Tuhaf bir biçimde Alman halkı bu gelişmeleri çabukça kabulleniyor. Çünkü: Bir Alman vatandaşı boyun eğip çalıştığı, siyasi argumanlara girmediği ve muhalif olmadığı, çocuklarını sistemin okullarına ve kiliseye gönderdiği sürece savcılar (gestapo) tarafından rahat bırakılıyorlar.
Shirer Alman halkının ezici çoğunluğunun bu yeni düzeni nasıl kabullendiğini şu sözlerle aktarıyor:
"...Halkın kültür düzeyi sistemli bir süreç sonunda oldukça aşağılara çekilmişti ve bunun yeri dini ve milliyetçi fikirlerlerle
doldurulmuştu. Cahil ve kültürsüz kalan halk elinden ne gibi kişisel hak ve özgürlüklerin alındığının bilincinde değildi.
Baskı öylesine yoğundu ki iktidara destek vermek bir vatandaşlık görevi haline gelmişti. Ülkeye gelen bir gözlemci
halkın nasıl sürü gibi güdüldüğünü ve sağıldığını göremeyecek kadar kör olduğuna tanıklık edince şaşkınlığa uğruyordu.
Ezildiklerini hissetmiyorlardı bile... Bilakis yeni yönetimin Almanya'nın geleceği için bir umut olduğunu düşünüyorlar
ve gönülden destek oluyorlardı. Hayret verici biçimde umut ve güven doluydular..."
Şunu eklemek istiyorum: Nazional Sozialist Partisi bunları demokratik seçimlerle, hem de sadece %37 oyla iktidara gelerek gerçekleştirdi.
Hitler ve Nazi partisi üyeleri için DEMOKRASİ, MUTLAK İKTİDARA GELMEK İÇİN SADECE BİR "ARAÇ"TI, "AMAÇ" DEĞİL... Oyunlarını kitabına
uygun biçimde adım adım gerçekleşti.Acaba anayasa degisikligi istenen ulkemizde bu yolda mi ilerliyor??
Ugur ERDEMIR
26 Nisan 2013 Cuma
Beklemek
Vapur Beklemek
Gun Beklemek
Insan Beklemek
Ciceklerin Acmasini
Gecenin Gecmesini
Sayfalarin Dolmasini Beklemek
XXX
Beklemek Ayriliga Donusmesin
Yonetmesin Bizi Beklemek
Kardesleri var cok guclu
Umit Etmek ve Ertelemek
XXX
Gelisini Beklemek
Uyanmani Beklemek
Cozulmeni Beklemek
Baska bir Yerde Yasamayi Beklemek
Anlasilmayi Beklemek
Onbesinde Beklemek
Kirkinda Beklemek
Beklemek mi Bizim Yasamimiz ?
Beklemeyin Harekete Gecin Hayati Iskalamayin!
Ugur ERDEMIR
21 Nisan 2013 Pazar
Tweet - @laftrolog
Ugur ERDEMIR
20 Nisan 2013 Cumartesi
18 Nisan 2013 Perşembe
15 Nisan 2013 Pazartesi
misskuzeydora: ON ŞEY İÇİN ZAMAN AYIR
23 Mart 2013 Cumartesi
YAŞAMAK ZAMANI
16 Mart 2013 Cumartesi
Var Olani Sevmek
Acı çektiğimiz tek an olanla tartışan bir düşünceye inandığımız zamandır. Zihnimiz
tamamen berrak olduğu zaman olan, olmasını istediğimizdir.Gerçeğin olduğundan
farklı olmasını istiyorsanız, bir kediye havlamayı öğretmeye çalışın. Ne kadar
uğraşırsanız uğraşın sonunda kedi size bakacak ve miyav diyecektir. Gerçeğin
olduğundan farklı olmasını istemek ümitsiz bir çabadır.
Buna rağmen dikkat ederseniz buna benzer düşüncelere gün içinde defalarca
inandığınızı farkedersiniz. "Insanlar daha nazik olmalı." "Cocuklar terbiyeli olmalı."
"Kocam, (karım) benimle aynı fikirde olmalı." "Daha zayıf olmalıyım (veya daha
güzel, daha başarılı)." Bu gibi düşünceler gerçeğin olduğundan daha farklı olmasını
isteme yollarıdır. Bunların iç sıkıcı olduğunu düşünüyorsanız haklısınız.
Byron Katie
Ugur ERDEMIR
+905054505670
Sevmek.
Sevgi bencilliği yok eder. Bencillik de sevgiyi. Kendini seven başkalarına kötü davranamaz. Yapacağı kötülüğün gönlündeki sevgiyi yok edeceğini bilir. Bu yüzden yaptığı kötülüğü veya başkalarına göstereceği sevgi ve saygının mutlaka kendine döneceğini bilir. Çünkü dışarısı bir aynadır. Çevre ve kişi özdür; asıl nesnedir. Orada ne varsa çevreye dağılır ve oradan yansır.
Bu yüzden bencillik ve sevgi bir arada bulunamaz. Kendini seven kimse bencil olamaz. Bu bir anlamsızlık gibi gelirse de gerçek öyle değildir. Çünkü kendini seven insan, nefsini yenmeyi başarmış demektir. Burada şunu ayırt etmekte yarar var. Kendini sevmek, Batı literatüründe yer eden narsizmden farklı bir durumdur. Narsizm, bir hastalıktır. Kendine tutkunluktur. Oysa kendini sevmek, kendinden başlayan bir sevgi ile çevreye açılmaktır. Onda karşılık yoktur. Özden geldiği için beklentisizdir. Bütün psikolojik rahatsızlıkların kaynağı beklentilerdir. Kendini seven beklentiye düşmez. Kendine verilene, sunulana rıza gösterir. Yaptıklarını da karşılıksız yapar. Bundan karşı taraf, algısı nispetinde yararlanır.''
OSH
Ugur ERDEMIR
+905054505670
2 Şubat 2013 Cumartesi
30 Ocak 2013 Çarşamba
17 Ocak 2013 Perşembe
İlt: Iyi Fotograf Cekmenin 50 altin Kurali
Ugur Erdemir
+90 537 874 9523
-------- Orjinal mesaj --------
Konu: Iyi Fotograf Cekmenin 50 altin Kurali
Gönderen: ahmet akkaya <ahmetakkaya@hotmail.com>
Alıcı:
CC:
İYİ FOTOĞRAF ÇEKMENİN 50 ALTIN KURALI
1-)  Bakış noktanızı iyi seçin. Bunun için fotoğrafını çekeceğiniz konuyu nasıl göstermek istediğinizi düşünün. Sabit bir konunuz varsa (bina, çeşme vs) etrafında biraz dolaştıktan sonra en iyi açısını bulmaya çalışın. Perspektif hatalarını hesaba katmayı unutmayın!
 Farklı bakış açıları geliştirmeye çalışın. Ortalama uzunluktaki bir insanın göz hizası yerine, çok daha yukarıdan ya da aşağıdan da çekimler yapmayı deneyebilirsiniz.
 
 2-) Herhangi bir konunun fotoğrafını çekerken, kompozisyonu yatay ya da dikey oluşturmanız konusunda önceki bilgi ve deneyimleriniz size yol gösterecektir. Bazı konular yatay çekildiğinde bazıları ise dikey çekildiğinde doğru ve güzel fotoğraf verirler.  Bunun için ilk başta konunuzu kadrajladığınızda, büyük boşluklar kalıp kalmadığına ve konunuzun kesilen yerlerine bakabilirsiniz.
 
 3-) Çekilecek konuya göre doğru objektif seçimi çok önemlidir. Bazı konular yakından, bazıları ise uzaktan fotoğraflanmalıdır. Bir futbol karşılaşmasında ya da vahşi hayvan fotoğrafları çekerken mutlaka belli bir uzaklıktan fotoğraf çekmemiz gerekir.  Bunun için tele objektiflere ihtiyacımız olur. Doğru objektif seçimi için, objektif çeşitlerini ve nerelerde işimize yarayıp yaramayacaklarını iyi analiz etmeliyiz.
 
 4-) Özellikle insan fotoğrafları ve portre çekiyorsanız, arka planlarının sade olmasına dikkat edin. Karışık bir arka plan, konumuzla karışacak ve belirginlikten uzak, seçici olmayan sıradan bir fotoğraf karesi olacaktır.
 
 5-) Yakından tanıdığınız ya da ilk defa karşılaştığınız birinin fotoğrafını çekerken konunuzu rahatlatmaya çalışın. Kendinizden emin olun ve karşınızdaki kişiyle bir şekilde iletişim kurmaya çalışın. Fotoğraf çekerken kurulan iletişim sadece konuşarak  değil, göz temasıyla ya da beden diliyle de yapılabilir.
 
 6-) Yakından çektiğiniz portre fotoğraflarda göze netlik yapın. Gözlerin net çıkması diğer alanlardan çok daha önemlidir.
 
 7-) Fotoğraf konunuza göre deklanşöre basma anınız değişebilir. Bir manzara ya da hatıra fotoğrafında başka, hız ve hareket olan fotoğraf konularında ise çok daha dikkatli deklanşöre basmak gerekir. Kısaca "kritik an" dediğimiz konu, zamanlama ile ilgilidir.  Konunuzu veya olayı iyi takip ederek en can alıcı noktasında deklanşöre basılmalıdır.
 
 8-) Bir daha tekrarlanamayacak önemli bir konu çekiliyorsa mutlaka deneme çekimi yapın ve normal zamanlardan daha fazla sayıda fotoğraf çekin.
 
 9-) Güneşin tam tepede olduğu saatlerde (daha çok 12.00 ile 14.00 arası) mümkünse fotoğraf çekmemeye çalışın. Özellikle insan fotoğrafları üzerinde hoş olmayan sert gölgeler belirginleşebilir.
 
 10-) Fotoğraf çekmek için geniş vaktiniz varsa, yanınızda bir tripod taşıyarak fotoğraflarınızı tripod ile çekin. Böylece kadrajlarınızı daha kontrollü yapma ve yüksek diyafram değerleri kullanma imkanınız olur.
 
 11-) Seyahatlerinizde çantanızda mutlaka mini bir tripod bulundurun. Nerede gerekeceği hiç belli olmaz!
 
 12-) Tripodunuz olmadan elde fotoğraf çekerken, enstantane değerlerinizi mutlaka kontrol edin. Enstantane değeriniz en azından kullandığınız objektifin odak uzunluğuna yakın olmalıdır. Örneğin, 50mm için 1/60sn, 200mm için 1/250sn, 300mm için 1/500sn  gibi…
 
 13-) Özellikle portre çekimlerinde ışık konunuzun arkasından geliyorsa konunuz ters ışıkta kalacak ve yüzü nerededeyse tamamen karanlık çıkacaktır. Eğer portrenizin yüzünü karanlık değil de daha aydınlık şekilde göstermek isterseniz en basit yöntem olarak  dolgu flaşı kullanabilirsiniz. Böylece portrenizin yüzü de arka plan ile dengeli şekilde aydınlanacaktır.
 
 14-) Fotoğraf çekimlerinizde bir tripod kullansanız bile deklanşöre basma anınızda bir titreşim meydana gelebilir. Bunu önlemek için kablo deklanşör, uzaktan kumanda ya da hemen hemen tüm fotoğraf makinelerinde olan "self timer" modunu kullanabilirsiniz.
 
 15-) Çok büyük ya da çok küçük şeylerin fotoğrafını çekerken karemizin içerisine, konunun boyutunu gösterebileceğimiz ve herkes tarafından bilinen referans alınabilecek bir nesne koymakta fayda var. Örneğin, çok küçük bir obje çekerken, kibrit çöpü ya  da bir bozuk para kullanmak gibi…
 
 16-) Ufuk çizgisi, fotoğraf karesinin alt kenarına paralel olmalıdır. Aksi takdirde hoş olmayan yamuk bir fotoğraf karemiz olur.
 
 17-) Özellikle ters ışıkta ve güneş ışığının çok parlak olduğu yerlerde fotoğraf çekerken mutlaka objektifinizin parasoleyini (güneşliğini) kullanın.
 
 18-) Panoramik çekim yapacağınız zaman makinenizi (daha çok kullanılan) yatay yerine tripodunuza dikey olarak bağlayın. Böylece çekmek istediğiniz alanda daha fazla fotoğraf çekebilecek ve perspektif bozulmalarını da en aza indirmiş olacaksınız.
 
 19-) Hızlı konuların (spor karşılaşmaları, araba yarışları…) fotoğrafını çekerken makinenizin obtüratör hızını kontrol edin. Enstantaneniz en azından 1/500sn olsun!
 
 20-) Önemli ve hızlı fotoğraf karelerini kaçırmamak için makinenizin (drive) modunu önceden seri çekime getirin. Netliği konunun gerçekleşebileceği yere önceden yaparak da zaman kazanabilirsiniz. Böylece objektifiniz netlik yapmak için ekstra zaman harcamayacaktır.
 
 21-) Fotoğraflarınıza hız efekti katmak için, nispeten düşük obtüratör hızlarında (1/30, 1/15…)  makineniz ile konuyu takip edip uygun yere geldiğini düşündüğünüzde deklanşöre basın ve takip etmeyi biraz daha sürdürün. Böylece pan tekniğini kullanmış  olursunuz. Bu teknikle konunuzun bazı yerleri ve arka alanı netsiz çıkacak ve konunuz hareketli gözükecektir.
 
 22-) Özel mekânlarda çekim ve tripod kullanmak için mutlaka izin alın. Başınızın derde girebileceği yerlerden uzak durun.
 
 23-) En zor fotoğraflanabilecek konulardan biri bebek ve küçük çocuklardır. Çok hızlı ve sürekli hareket ettikleri için fotoğraf karelerine ya çok flu ya da istenmeyen bir anda çekilmiş halleri yansır. Yeni doğmuş bir bebek fotoğrafı çekecekseniz kesinlikle  flaş kullanmayın ve flaşınızın kapalı olduğunu bir kez daha kontrol edin.
 Çocuk fotoğrafları çekerken de onları oyalayacak bir şeyler bulun. Oyuncaklar bu işe yarar! Arada bir de size bakması için ona seslenin. Unutmayın, küçük bir çocuğun dikkatini sürekli olarak aynı noktada tutamazsınız.
 
 24-) Çekeceğiniz objeyi fotoğraf karenizin tam ortasına getirmeyin. Bilinenin aksine konuyu ortalamak yerine karenin alttan, üstten, sağdan veya soldan 1/3′üne yerleştirmek çok daha iyi bir sonuç verir.
 
 25-) Ormanlık veya ağaçların çok olduğu alanlarda fotoğraf çekiyorsanız çıkan sonuç genellikle gözümüzün gördüğü kadar güzel olmayabilir. Ağaçların arasından süzülen parçalı ışık fotoğraf karenizde delik deşik (açık-koyu bölgeler) bir görüntü oluşturabilir.  Çektiğiniz fotoğrafları mutlaka kontrol edin. Parçalı ışık etkisini yumuşatmak için flaş da kullanabilirsiniz.
 
 26-) Çiçek fotoğrafları çekerken rüzgârın hızını hesaba katın. Çiçeğin arka alanına ve üzerine düşen ışığa dikkat edin. Bazı çiçekler ters ışıkta daha güzel fotoğraf verebilir.
 
 27-) Sis, duman ve ters ışık fotoğraflarının her zaman ilgi çekeceğini unutmayın.
 
 28-) İnsan ve yaşamlar üzerine fotoğraflar çekiyorsanız, sade kıyafetler giymeye özen gösterin. Gösterişli fotoğraf çantaları ve büyük fotoğraf makineleri işinizi zorlaştıracaktır.
 
 29-) Hemen her kompakt dijital fotoğraf makinesinde bulunan dijital zoom özelliği gerçek zoom demek değildir. Bizim tek bakacağımız optik zoom özelliğidir. Objektifin içerisindeki mercek sistemlerinin ileri geri gitmesiyle optik zoom (yani gerçek zoom)  yapılır. Dijital zoom ise, çekilecek olan konunun yazılımsal olarak büyütülmesiyle elde edilir. Görüntü kalitesini negatif yönde etkileyeceğinden dijital zoom özelliğinin kapalı olmasında ve hiç kullanılmamasında fayda vardır.
 
 30-) Dijital fotoğraf makinelerimizdeki LCD ekranlar pil tüketimini en fazla artıran kısımdır. LCD ekranları mümkün olduğunca az kullanmaya çalışın. Her fotoğraf çekildikten sonra otomatik olarak gösterme özelliğini kapatın, ihtiyaç duyduğunuzda siz  LCD ekrana getirin.
 Özellikle fotoğrafa yeni başlayanlarda LCD ekranın sık kullanılması istenmeyen kötü bir reflekse dönüşecek ve "nasıl olsa kötüyse siler yenisini çekerim" gibi bir anlayışa yol açacaktır.
 
 31-) Seyahatlerinizde, depolama işinizi nasıl yapacağınızı ve ne kadar fotoğraf çekebileceğinizi hesap etmeye çalışın. Gideceğiniz yere göre taşınabilir bilgisayar, taşınabilir hard disk veya diğer depolama ürünlerini kullanın. Kısa seyahatlerinizde  ise sadece hafıza kartlarınız da işinizi görebilir. Birden çok hafıza kartı taşıyın. Ancak onlarca hafıza kartı ile çalışmak işinizi güçleştirecek ve hata yapmanıza sebep olacaktır. En az 2GB hafıza kartları alın!
 
 32-) Hafıza kartını takıp çıkarırken dijital fotoğraf makinenizin mutlaka kapalı olduğundan emin olun. Aksi takdirde hafıza kartınızdaki bilgiler kaybolabilir, kartınız ve fotoğraf makineniz bozulabilir.
 
 33-) Hafıza kartlarınızı silmek içerisindeki bilgileri güvenli şekilde silmeye yetmez. Hafıza kartlarınızı formatlayarak kullanın!
 
 34-) Yeni aldığınız bir dijital fotoğraf makinesinin kullanma kılavuzuna mutlaka göz gezdirin. Hatta üşenmeden hepsini okuyun! Makinenize özel veya daha önce hiç kullanmadığınız bir özelliği olabilir.
 
 35-) Uzun seyahatlerinizde yanınızda yedek pil bulundurmaya çalışın. Eğer makineniz kendi özel şarjlı pili ile çalışıyorsa akşamları mutlaka şarj edin. Kalem pil ile çalışan bir makineniz varsa da kaliteli alkalin piller kullanın.
 
 36-) Karanlık ortamlarda fotoğraf çekerken, genellikle 3-4 metreden uzak mesafelere flaşınızın gücünün yetmeyeceğini unutmayın. Konularınızı daha yakında çekin.
 
 37-) Makinenizin üzerine takılan bir flaşınız varsa, direkt olarak konuya doğrultmak yerine yansıtmalı olarak kullanmaya çalışın. Bunun için duvar ve tavanları kullanabilirsiniz. Bazı üreticilerin flaşlara takılabilen yansıtıcı ve yumuşatıcı gibi aksesuarları  da işinize oldukça yarayacaktır.
 
 38-) Otomatik ve manuel olarak kullanılabilen ISO ve WB (White Balance-Beyaz Ayarı) özelliklerini çekimlerinizden önce kontrol etmeyi unutmayın!
 
 39-) Özellikle zor ışık şartlarında fotoğraf çekiyorsanız RAW formatını kullanın.
 
 40-) DSLR fotoğraf makinelerinde objektif değiştirirken hızlı davranmaya çalışın. Mümkünse tozun en az olabileceği tuvalet ve banyo gibi ortamlarda değiştirin.
 
 41-) Fotoğraf makinenizin temizliğine önem verin. Dijital fotoğraf makinelerinin en büyük düşmanlarından biri tozdur. Özellikle objektiflerinizi temizlerken elinize ne geçerse onunla temizlik yapmaya çalışmayın. Kolonya benzeri çözücü maddeleri asla  kullanmayın. Sadece objektif ve optik malzemelerin temizliğinde kullanılan özel kimyasalları ve kâğıtları tercih edin.
 
 42-) Fotoğraf makinelerinizi ve objektifleri fotoğraf çantasında taşıyın. Fotoğraf çantanızın su ve toz geçirmemesine, darbelere karşı korunaklı olmasına dikkat edin.
 
 43-) Uzun yürüyüşlerde ve seyahatlerinizde sırtınızda, iki omuzda taşınabilen fotoğraf çantalarını tercih edin. Uzun süre tek omuzda taşınan ağır bir fotoğraf çantası belinizde ve sırtınızda ağrılara neden olabilir.
 
 44-) Fotoğraflarınızı depolarken kendinize özgü bir sistematik geliştirin. Önemli fotoğraflarınızı hem hard diskte hem de CD/DVD ortamında saklayın.
 
 45-) Kumsal ve çöl gibi ortamlarda fotoğraf çekiyorsanız makinenizi korumaya özen gösterin. Çekiminiz bittikten sonra mutlaka fotoğraf çantanıza yerleştirin.
 
 46-) Uzun süreli fotoğraf çekimlerinden sonra makinenizin bakımını yapın. Özellikle DSLR fotoğraf makinesi kullanıyorsanız görüntü algılayıcınız (CCD/CMOS sensör) kirlenmiş olabilir. Bu gibi durumlarda da en ufak bir toz tanesi bile fotoğraf karenizde  kocaman bir leke olarak görülecektir.
 
 47-) Fotoğrafınızı internet üzerinde kullanacaksanız (web sayfası, mail vs) görüntü boyutunu düşürün ve mutlaka JPEG çekin.
 
 48-) Yağmur altında fotoğraf çekerken fotoğraf makinenizin ıslanmaması için özel yağmurluklardan faydalanabilirsiniz. Makineniz ıslandığında da bir an önce kuru bir bezle temizlemenizde fayda var.
 
 49-) Soğuk havalarda ve özellikle de kar altında fotoğraf çekerken pillerinizin sorun yaratabileceğini ve sizi yarı yolda bırakabileceğini unutmayın. Yanınızda mutlaka yedek bir pil bulundurun. Ani hava değişikliklerinden uzak durmaya çalışın. Çok soğuk  bir ortamdan çok sıcak bir ortama geçtiğinizde, fotoğraf makinenizi direkt olarak ısı kaynağından uzak tutmaya çalışın.
 
 50-) Objektiflerinizin önünde koruyucu filtre olarak UV ya da Skylight'i kullanabilirsiniz. Böylece objektifiniz dış kaynaklı sorunlara (çizilme, tozlanma, kırılma…)  karşı korunmuş olur.
10 Aralık 2012 Pazartesi
30 Kasım 2012 Cuma
ANLAR
Eğer,yenıden başlayabilseydim yaşamaya, 
İkincisinde daha çok hata yapardım. Kusursuz olmaya çalışmaz,sırtüstü yatardım. Neşeli olurdum, ilkinde olmadıgım kadar, Çok az şeyi Ciddiyetle yapardım. Temizlik sorun bile olmazdı asla. Daha çok riske girerdim. Seyahat ederdim daha fazla. Daha çok güneş doguşu izler, Daha çok dağa tırmanır,daha çok nehirde yüzerdim. Görmedigim bir çok yere giderdim. Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye. Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine. Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım. Yeniden başlayabilseydim eger,yalnız mutlu anlarım olurdu. Farkında mısınız bilmem. yaşam budur zaten. Anlar,sadece anlar.Siz de anı yaşayın. Hiçbir yere yanında su,şemsiye ve paraşüt almadan, Gitmeyen insanlardandım ben. Yeniden başlayabilseydim eger,hiçbir şey taşımazdım. Eğer yeniden başlayabilseydim, İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım. Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla. Bilinmeyen yollar keşfeder,güneşin tadına varır, Çocuklarla oynardım,bir şansım olsaydı eğer. Ama işte 85′indeyim ve biliyorum… ÖLÜYORUM…. Arjantin-1985  | 
Jorge Luis Borges 
 | 
23 Kasım 2012 Cuma
21 Kasım 2012 Çarşamba
Zihinsel ve Duygusal Sağlığımız
| Zihinsel ve Duygusal Sağlığımız | 
| Ne yazık ki birçok insan hem zihinsel anlamda hem de duygusal anlamda sağlıklarına gerekli önemi vermemekte ve sadece problemleri olduğunda kendilerine dönmektedirler. Fiziksel sağlımız için çaba sarfetmek ne kadar gerekliyse, zihinsel ve duygusal sağlığımızın da bir o kadar önemli olduğunu unutmayalım. Bu konuya ne kadar zaman ve enerji harcarsak bize geri dönüşü de o kadar etkili olacaktır. Zihinsel ve duygusal sağlığımız, genel anlamda psikolojimizi, kendi hakkımızda ne düşündüğümüzü, ilişkilerimizin nasıl olduğunu, duygularımızı nasıl kontrol ettiğimizi ve zorluklarla nasıl başa çıktığımızı göstermektedir. Zihinsel ve duygusal anlamda sağlıklı olmamız sadece zihinsel problemlerimizin olmadığı anlamına gelmez. Aynı zamanda, depresyon, endişe ve başka psikolojik proplemler de yaşamıyor olmak ve pozitif karakteristik özelliklere sahip olmak gerekir. Hayata duyulan memnuniyet, eğlenmek, gülmek, gönül ferahlığı, stresle mücadele edebilmek, güçlü ilişkiler kurabilmek, yeni şeyler öğrenme isteği, iş hayatı ve özel hayat arasındaki denge, kendine olan güven bu özellikler arasındadır. Esnek Olmanın Sağlıklı Olmadaki Rolü Zihinsel ve duygusal anlamda sağlıklı olmamız hiçbir zaman problem yaşamayacağımız anlamına gelmemektedir. Hepimiz zaman zaman hayal kırıklıkları ve kayıplar yaşarız, hayatımızda değişiklikler olur. Bunların hayatın gerçekleri olması üzülmemizi, endişe etmemizi ve stres yaşamamızı engellemez. Farkı, düştüğümüz bu tür zor durumlardan nasıl çıkacağımız yaratacaktır. Odaklanabilmek, değişimlere açık, yaratıcı ve pozitif olabilmek gerekir. Bunu yapabilmenin en kolay yolu dengede kalabilmektir. Duygularımızın farkına varmak ve düzgün aktarabilmek, depresyona girmemizi ve negatif bir ruh halinde kalmamızı engeller. Ayrıca, etrafımızda bize destek verecek insanlar olması da cesaretlenmemiz açısından bir o kadar önemlidir. Bu yönünüzü güçlendirmek için hayata kendinizi bırakın, deneyimler yaşayın ve gerektiğinde de bunları bırakmayı öğrenin. Problemlerinizi ele alın, enerjinizi yeniden depolayın ve bunu yaparken de günlük hayatınızı aksatmayın. Sevdiklerinizle zaman geçirin. Kendinize ve sevdiklerinize güvenin. Fiziksel Anlamda Sağlıklı Olmanın Duygusallığa ve Zihne Faydaları Fiziksel anlamda sağlıklı olmamızın zihinsel ve duygusal anlamda sağlıklı olmamıza katkısı tahminimizden de fazla. Öncelikle, vücudumuza çok iyi bakmalıyız. Zihin ve vücut birbiriyle bağlantılıdır. Fiziksel anlamda daha sağlıklı olduğumuz takdirde otomatik olarak zihinsel anlamda da daha sağlıklı oluruz. Dolayısıyla, günlük hayatımızda yapmayı seçtiğimiz aktiviteler fiziksel ve duygusal sağlığımızı bire bir etkilemektedir. Yeteri kadar dinlenmeli, sağlıklı beslenmeli, stresten uzak durmalı, modumuzu yükseltmek için spor yapmalı, güneş ışığından faydalanmalı ve en önemlisi de sigara ve alkolden uzak durmalıyız. Zihinsel ve Duygusal Sağlığımızı Kendimize Daha Çok Önem Vererek Nasıl Geliştirebiliriz? Kendimize karşı daha duyarlı olmamızın vakti geldi. Sakin olmalı ve enerjimizi artırmalıyız, bunun için de beş duyu organımızı kullanmalıyız. Müzik dinlemeli, görebileceğimiz ve koklayabileceğimiz yere çiçek koymalı, ellerimiz ve ayaklarımıza masaj yapmalı ve sevdiğimiz içecekler içmeliyiz. Yaratıcı, keyif alacağımız aktiviteler modumuzu daima pozitif yapacaktır. Bahçeyle ilgilenmek, resim yapmak, yazmak, enstrüman çalmak bizi her daim mutlu edecek aktivitelerden sadece birkaçıdır. Hayvan beslemek de zihinsel ve duygusal sağlığımızı artırmanın bir başka yolu; sorumluluk getirecek fakat karşılığında büyük sevgi görmenizi sağlayacaktır. Sebebi olmasa da iyi hissettiğimiz aktivitelerde bulunmalıyız. Ve mutlu olduğumuz şeyleri düşünüp, şükretmeliyiz. Hepimiz farklıyız, bazılarımız daha çok hareket ederek kendini daha iyi hissederken diğerleri daha sakin durmayı tercih edebilirler. Önemli olan o yolu keşfetmektir. Tekrar hatırlatmak isterim ki, dengede olabilmek için lütfen endişelenmeyi bırakalım ve stresimizi kontrol altında tutmayı öğrenelim. Destekleyici İlişkiler Kendimizi bu yolda geliştirirken daima başkalarının desteğine de ihtiyacımız olacaktır. İnsanlar sosyal yaratıklardır. Kendimizi toplumdan dışlayarak mutlu olamayız. Televizyon seyrederek ve bilgisayarda vakit öldürerek hayatımızı geçiremeyiz. Sevdiklerimize zaman ayırmalı, bizi mutlu eden insanlarla sohbet etmeliyiz. Başkalarını mutlu etmek en az bizi de o kadar mutlu edecektir. Bunu da dengede tutarak o hazzı hissetmeliyiz. Kuracağımız güzel ve uzun süreli ilişkiler de zihinsel ve duygusal sağlımız açısından oldukça önemlidir. Sağlığımızın Önüne Geçebilecek Engeller Yaşadığımız deneyimler kişiliğimizi oluşturur. Çocukluk dönemlerimiz oldukça önemlidir. Genetik ve biyolojik faktörlerin etkisi yüksektir, fakat deneyimler de çok önemlidir. Zihinsel ve duygusal sağlığımızı etkileyecek riskli faktörler: - Doğum sonrası bakıcıyla kurulan zayıf bağ: Yalnız ve dışlanmış hissetme. Kendini güvende hissetmeme. Aklı karışmış bir çocukluk dönemi. - Travma: Anne ve/veya baba kaybı. Savaş ve hastaneye kaldırılma gibi diğer travmatik deneyimler. - Çaresizlik: Yaşanılan negatif deneyimler sonucunda olaylar karşısında kontolsüz olduğunuz inancı. - Hastalık: Kronik hastalıklar, sakatlıklar ve diğer insanlardan uzak durmanızı gerektiren hastalıklar. - İlaçların yan etkileri: Özellikle çok ilaç kullanması gereken yaşlı insanlar. - Madde bağımlısı: Alkol ve uyuşturucu bağımlılığı zihinsel problem yaratır, var olanı ise daha da kötüleştirir. Sebep her ne olursa olsun zihinsel ve duygusal sağlığınızı kaybettiyseniz, geri kazanmanız için geç değil. Sevgi dolu ilişkilerle, sağlıklı yaşamla, stres ve negatif düşüncelerle başa çıkma yolları bularak sağlığınıza tekrar kavuşmanız mümkün. Profesyonel Yardım Kendinizi iyi hissetmek için yeteri kadar zaman harcadığınızı ve karşılığını alamadığınızı düşünüyorsanız, profesyonel yardım almanın vakti geldi demektir. - Uykusuzluk problemi. - Mutsuz olma modunun uzun süre devam etmesi. - İşte ve günlük hayatta konsantrasyon eksikliği. - Problemlerle başa çıkmak için sigara, alkol ve uyuşturucu bağımlısı olmak. - Hayatınıza hakim olan negatif düşünceler ve korkular. - İntihar etme düşüncesi ve girişimi. Probleminiz büyümeden ele alırsak daha çabuk ve daha iyi sonuçlar elde ederiz. Hayatı ve kendinizi seviyorsanız, daha mutlu yaşamak için çözümler arayın ve yardım almaktan çekinmeyin. Kaynak: American Pschological Association  | 
Ekim 2012 Trendler
Birde Üç
Sonsuza kadar yaşayacak mıyız?
200 hatta 400 yaşına kadar yaşamak eskisi kadar "hadi canım olur mu öyle şey!" dedirten bir şey değil. Kime 200-400 sene yaşayacağımızı söylesem "olmaz" diyenini görmedim. Sadece "off çok fazla" diyen var. Olup olmayacağı değil de iyi mi kötü mü olduğu tartışılıyor. Bu soruya Tobias Hulswitt ve Roman Brianzank çok kafa patlatmışlar hatta bir kitap hazırlamışlar.
Dijitalden Analoğa
Lomography Gallery kesinlikle analogcuları analogda tutacak, dijitalcileri ise cezbedecek bir galeri. Galerinin dışında kalmanız mümkün değil. Renkli, bir o kadar sakin ve etkileyici olunca gözünüzü alamıyorsunuz ve bir güç sizi içeri çekiyor.
- Lomograflar analogdan kopmayanlar kadar yeni tanışanlar için de deneysel bir tarz. Şartı şurtu yok, nasıl çekmek isterseniz öyle çekiyorsunuz.
 
Avusturya'lı iki öğrencinin 1991'de Rus yapımı LC-A kullanımı ile başladı ve kült haline geldi. Kesinlikle çok değerli bir hediye ve eğlenceli bir uğraş haline gelebilir.
- Sanki senelerdir Spinner kullanıyormuşsunuz gibi halkasından tutup Spinner ile 360 derece bir fotoğrafı çekiveriyorsunuz. Çocuklar cep telefonunu nasıl hemen çözüyorsa bu kameraları da çözmek için çok bir şey yapmak gerekmiyor. Şu hoparlör kafalı Spinner, halkası dışarıda "beni çek" diyor zaten. Gerisini kendisi hallediyor.
 
- Analog film çekimi için LomoKino, hareketi yakalamak için Action Sampler, efsanevi Diana dijitalcilerin bile kanına girebilecek kameralar. Bunlardan herhangi birini gördükten sonra merak dürtüyor ve kulaklarınızdan "hadi al dene, çok eğlenceli" sesi gitmiyor.
 
Festival Ruhu
Bir değil iki değil üç değil sürekli festivaller olmaya başlayınca kalıcı bir festival ruhu çöktü. Harmoniye duyulan özlem, ait olma ve takdir edilme duygusu büyüyor. Bir sürü farklı öğeler bir araya gelebiliyor. Çok canlı baharat renkleri, mesajı olan takılar, geniş motifler, romantik detaylar ve saf beyazlık iç içe.





