Blog Listem

17 Ekim 2011 Pazartesi

Jobs’un geçmişte çok az benzeri görülen başarısı onbinlerce kişinin çalıştığı bir teknoloji firmasına güçlü ve güvenilir olan ama aynı zamanda varolanın hafifliğini taşıyan oldukça komplike ama aynı zamanda mükemmel bir ürün yaptırıp sattırmayı başarmasıdır.

Bir kişinin Matisse çizgileriyle, Copland’ın müzik ölçüleriyle, Chanel’in kesimiyle kendini ifade etmesi başka bir şeydir. Bir fikrin özünü, içindeki cevheri alıp geliştirmek, ince ayar yapmak, milyonlarca üretmeye yeterli ölçüde mükemmel kıvama gelene kadar değiştirmek ve kabul ettirmek başka bir şeydir.

Ve Steve Jobs Apple’i yarattı.”

(Michale Moritz)

Cumartesi günü Steve Jobs’un kitabını okumaya başladığımda “Kıyaslama” üzerine düşünüyordum. Kıyaslama sözlük anlamıyla en iyiyi aramak ve onu yapılan işe uygulamak demek. Oysa zihnimizdeki anlamı çok daha farklı. Hepimiz kıyaslama deyince bunu uyumluluk ve rekabet olarak anlıyoruz. Benzer şeylerden olan bir veri topluluğunun içinde kimin ya da neyin en iyi olduğunu görmeye çalışmak için uğraşıyoruz.

Doğduğumuz andan itibaren sürekli başkaları tarafından kıyaslanıyor ve kendimizi başkalarıyla kıyaslıyoruz. Bu kıyaslamanın sonucunda sahip olduklarımız bizi mutlu ederken sahip olamadıklarımız bizi mutsuz ediyor ve kendimizi eksik hissediyoruz. Hepimizin hayatında bize örnek gösterilen bir kardeş, sınıf arkadaşı veya akrabamız vardır. Aileler genellikle bu örnekleri bize yol göstersin, örnek olsun ve biraz hırs kazanalım düşüncesiyle anlatır ve hep olmadıklarımızı gösterirler. Bu örneklerden nasıl yaralanabileceğimiz konusunda bir yaklaşımda bulunmazlar. Bir süre sonra olamadıklarımız üzerine yoğunlaşmaya başlar ve kendimizde var olanları ve içimizdeki cevherleri karanlığa gömeriz. Hepimizin içinde bir olamadıklarımız listesi vardır.

Bu olamadıklarımız listesi ileride sahip olamadıklarımız olarak yenilenir. Evimizi bir malikane ile kıyaslamayız ama yan evle kıyaslamaya başlarız. Bu durum bir süre sonra uyum sağlama ve öne çıkma paradoksuna dönüşür. Bizde yan evde olandan daha fazlasının olmasını, yaşam standartımızın bir adım üstün olmasını başarı olarak görmeye başlarız. Bir süre sonra başkaları gibi ol ama onlardan daha iyi ol yaklaşımı hayat tarzımız olmaya başlar. Uyum göstermeye ve rekabet etmeye çok enerji harcarız ama fark yaratacak en iyiyi aramayız.

Klasik rekabet yaklaşımında hep bir adım önde olma ve rakiplere üstünlük sağlama anlatılır. Tohumu okul yıllarında atılan bu yaklaşım o yıllarda en yüksek notu almak olarak algılanır. Daha sonraki yıllarda ise kendini sahip olunan maaş paketleri, arabalar ve evler olarak gösterir. Değişen koşulları takip etmez ve algımızı sadece rekabete yoğunlaştırırsak bir süre sonra oyun dışı kaldığımızı fark edemeyiz bile.

Kıyaslama fark yaratacak en iyi aramak ve bulmaktır. Diğer bir tanımla görünüşte bağlantısız olan verileri bağlama gücüdür. İşte Steve Jobs bunu başarmıştır. Bir şeker fabrikasında mavi jelibonun rengini Apple mavisine dönüştürmüş, aldığı kaligrafi derslerininde sabretmeyi ve mükemmelliyetçiliği öğrenmiş, sanata olan ilgisini estetiğe dönüştürmüş ve bir sürü başarsızlıktan sonra Apple Store’ları yaratmıştır. Kovulmuş ve geri dönmeyi başarmıştır. Geri döndüğünde de kendisini intikam duygusundan arındırmak için çok çaba sarfetmiştir. Bence en önemlisi dünyadaki bir çok genç insana ilham kaynağı olmuş ve onların geliştirdiği uygulamalarla bir mikrokosmos oluşturmuştur.

Apple’ın Jobs olmadan nasıl yoluna devam edeceğini zaman gösterecek. Eğer gerçekten fark yaratmış ve yarattığı farkı kurumla özdeşleştirmişse Apple bundan sonrada yoluna büyüyerek devam edebilir.

Ben kendi adıma okuduğum kitaptan bir anlam kazanmaya çalıştım. En iyiyi aramak ve uygulamak için dikkatli olmaya, etrafa her zaman baktığımdan farklı bir gözle bakmaya çalışmaya, karşılaştığım herkesten ve her olaydan ilham almaya ve bunu hayatımda sürekli yapabilmek için çaba göstermeye karar verdim.

Herkese iyi haftalar ve yeni başlangıçlar dilerim.

Ayşegül Güngör

@AysegulGungor

Hiç yorum yok: