Blog Listem

24 Mart 2012 Cumartesi

Kişiselleştirmemeyi öğrenmek!

İnsanlar tecrübeleri oranında değil tecrübelerinden aldıkları dersler oranında olgundurlar. (BERNARD SHAW) Bir kaç yıl önce, Arjantin, Brezilya ve Paraguay sınırlarının kesiştiği bölgede dünyanın en ünlü şelaleleri arasında yer alan Iguazu Şelaleleri’ni ziyaret ediyorduk. Uzaktan çok yakınmış gibi görünen Şeytan Boğazı’nın dibine doğru yürürken, dökülen sulardan gelen damlalar hepimizi sırılsıklam yapmıştı. Suyun karşı konulmaz gücü, yüzümüze çarpan damlalar, gözlerimizde parlayan güneş ve etrafımızda uçuşan kelebeklerle bambaşka bir dünyadaydık sanki. Bu yürüyüş sırasında bizi saran suyun gürültüsünden başka hiç bir şey duymuyor kalabalık içinde olmamıza rağmen hepimiz kendimizden başkasını hissetmiyorduk. Bir an şelalenin bizi alıp yutacağını ve içinde kaybolacağımızı düşündüm. Şelaleleri gezdikten sonra yaptığımız uçak yolculuğunda şelaleleri başka bir perspektifden görme imkanı buldum. Bulutların üzerinden bakıldığında dünya çok büyük, şelaleler ise onun çok küçük bir parçası olarak gözüküyordu. En ucuna doğru yürürken, uğultusundan başka bir şey duyamadığım, beni alıp yutacakmış duygusuna kapıldığım ve çok küçük bir kısmını algıladığım Şeytan Boğazı, uçaktan baktığımda birden çok küçük gelmişti bana. Bu yolculuk bana dünyanın doğa harikalarından birini yakından tanımanın yanında, hayata farklı bir bakış açısıyla bakma yolunda önemli bir farkındalık kazandırdı. Yakından baktığımda ürkütücü gözüken problemlerin, farklı ve geniş bir açıyla bakıldığında aslında o kadar büyük ve çözümsüz olmadığını fark ettim. Kendi açımdan hayatıma biraz daha denge ile bakabilmeyi, makro ile mikroyu birleştirebilmeyi deneyimlemiştim. Çoğunlukla bizi inciten durumları elimizde olmadan kendimiz yaratıyoruz. Sonra da farkında olmadan yarattığımız durumdan dolayı kendimizi keşkelerle suçluyoruz. “Yapmasaydım”, “Şimdi söylemeseydim”lerle hayatımızı zorlaştırıyor ve yaşanan sorunları olduğundan daha büyük görüyoruz. Hayata bakış açısının insanın kendi makro ve mikro dengesini kurmasıyla doğrudan ilişkili olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla bir kişinin söylediği bir sözü veya yaptığı bir hareketi nasıl dinleyeceğimiz, yorumlayacağımız veya yanıt vereceğimiz bizim kendi deneyimimize bağlıdır. Hayatta incinmelerin ve hayal kırıklarının olması doğaldır. Her hayal kırıklığını ve incinmeyi Şeytan Boğazı’nın yanında gibi algılarsak o sorunların içinde kaybolur ve boğuluruz. Oysa yaşananlara, kişiselleştirmeden farklı bir bakış açısıyla biraz yukardan baktığımızda, o kadar da büyük olmadığını ve çözülebilir olduğunu görme şansımız olabilir. Zaman zaman durup kendimize “Ben Nerdeyim?” sorusunu sormamız gerekiyor. Yaşadığımız sorunlara çözüm bulmamız için o sorunlara nerden baktığımız önem kazanıyor. Eğer Şeytan Boğazı’nın kenarında sorunlarımıza bakıyorsak bir süre sonra sorunun girdabına kapılıyor, ondan başka bir şey düşünemez hale geliyoruz. Bu durumda tek bir problem olarak başlayan sorunlar bizi içine alıyor ve katlanmaya başlıyor. Hayatımıza biraz yukarıdan ve tarafsız olarak baktığımız zaman belli kararları ve seçimleri neden yaptığımızı sorgulamaya başlıyoruz. Burada önemli olan kendi sorularımıza verdiğimiz cevapların bizi rahatsız edip etmediği. Eğer ediyorsa hala Şeytan Boğazı’nın kenarında duruyoruz demektir. Verdiğimiz cevaplar bizi rahatsız etmiyorsa o zaman hayatımızda dengeyi yakalamış ve kendi kendimizin en iyi arkadaşı olmuş oluruz. Hayatımıza uçaktan bakmayı öğrendiğimizde kişiselleştirmemeyi de öğreniyoruz aslında. Uçaktan bakmak o kadar kolay değil. Hayatta işler her zaman iyi gitmiyor. Hepimizin kötü günleri var. Kötü günlerimiz çoğaldıkça daha çok savunmaya geçiyor ve şelalenin korkuluklarına daha sıkı tutunuyoruz. Olayları kişiselleştirmemeye başladığımızda incinme ve hayal kırıklıklarını da en aza indirmiş oluyoruz. Şeytan Boğazı’nın kenarında olsak bile dünyanın sonu olmadığını hatırlayalım yeter. Yazar Hakkında: Ayşegül Güngör

Hiç yorum yok: